29 Haziran 2010 Salı

Beklenti


Zaman geçtikçe insan daha bir büyüyor, sadece büyümeyip olgunlaşıyor da ister istemez, olgunlaştıkça da yeni şeyler öğreniyor ya da öğrendiklerini daha doğru yorumluyor. Zaman öldürüken bazı şeyleri bir yandan da yardımcı oluyor hayata daha farklı gözlerle bakmana yada bazı konularda sokuyor insanı beklentiye. Su zamanlar da benim de öğrendiğim en onemli şey insanlar hakkında cok beklentiye girmemek. Her kim olursa olsun ister en yakın arkadaşın, ister sevgilin, ister patronun ister sıradan biri hiç farketmez; cok bir beklentin olmayacak. Beklentin ne kadar çok olursa hayal kırıklığın da bir o kadar büyük oluyor. Dogal olarak da bunun sonucu sana yansıyor. Eğer illa bir beklentin olacaksa kendinden olacak hiç yoktan insan kendi kendini hayal kırıklıgına uğratmaz ugratsa da başkası kadar acıtmaz.


Belki de hayatta hiç beklentisi olmadıgı anda mutlu olur insan, zaten beklediğiniz birşey mutlu etmez insanı sonucta oyle olacagı beklentisine girmişsinizdir bir kere. Ama bazen de istemeden bekleyiverir insan birşeyleri, girer yine de ister istemez bir beklentiye, işte o zaman bir kez daha ögrenir hem de acı bir şekilde beklemenin, olmasini istedigi seyin olmasini beklemenin ne kadar kötü oldugunu özellikle beklediğin şey olmayınca. Karsinda su hayattaki en sevdigi kisi bile olsa, su hayatta ugruna herseyin feda edilebilecegi insan bile olsa acıtır seni, hatta beklentinin sahibi ne kadar değerliyse o kadar cok acıtır içini. Onun içindir ki olmayacak hiç bir beklentin kimseden.

Ceyhun'u Durdurana Aşk Olsun


Galatasaray,
Çaykur Rizespor,
Göztepe,
Siirt Jetpaspor,
Fenerbahçe,
Ankaragücü,
Gençlerbirliği,
Konyaspor,
Samsunspor,
Ankaragücü,
Trabzonspor,
Konyaspor,
Seul,
Ankaragücü
Denizlispor,
Assyriska FF'
Son durak Sivasspor..
Hayırlısı..

Bir Kriz Nasıl Yönetilmez; Fenerbahçe Yönetimi


Fenerbahçe yünetimi Daum'dan kurtuldu sonunda, ama kurtulana kadar da akla karayı sectiler. Zaten en başından beri hata olan Daun secimi -ki aynı yönetim 2006 da son macta kacan şampiyonluktan sonra kendileri yollamışlardı Daum ve ekibini- yine kendileri getirdiler takımın başına. Hem de öyle 1+1 falan değil 3 yıllık sözleşme imzalattılar bizzat toren yapıp. Yönetim aynı yönetim, hoca aynı hoca mantık da aynı mantık olunca yine aynı hüzran yaşandı ve son macta şampiyonluk kactı hem de büyük bir rezilllikle. Hal boyle olunca birileri gitmeliydi ve bu isim başkan olmayacagına göre Daum'da karar kılındı. Buraya kadar anormal birşey yok aslında.
Bu kısımdan sonrası ve gidişat, yaşananlar prestijini sarstı fenerbahcenin hem kendi taraftarlarına hem tüm futbolseverlere. Çünkü olay kim daha çirkef muhabbetine geldi. Yılardır sahip oldugu maddi güçle ovunen fenerbahçe yünetimi sınıfta kaldı bu yaklaşımıyla en başta yapmaları gerekeni en sonda yaptılar hem de herkesin ağzına sakız olarak.Olması gereken 3 yıllık kapı gibi sözleşme yaptıgın hocayı kovacaksan oturup konuşup anlaşıp istediği tazminat bedelini indirebildiğin kadar indirp, anlaşabildiğin noktada konuyu uzatmadan büyütmeden kapatmak. Fenerbahçe yonetimine yakışan yada onlardan beklenen tavır da buydu. Sonucta Daum'dan bir Ertugrul Saglam duruşu bekleyemezsin evet başarısız olduk bunda en buyuk pay bana aittir istifam budur bes kurus da talep etmiyorum desin. Gerek almanın paragöz tavrı gerekse yine para için olsa da başka bir takımla olan sözleşmesini bitirp Fener'in teklifini kabul etmesi bunların olmayacagının kantıydı zaten. Aziz Yıldırım tekrar başkan secilince verdiği 3 yıl üst üste şampiyonluk sözinin ürünüydü Daumi ligi tanıyan Türkiye'yi bilen biriydi o kadar garanti görülmüştü ki şampiyonluklar ondan 3 yıllık sözleşme yapılmıştı. Ama madem o kadar sözleşme yapıldı ya arkasında durulmalı ya da bu şekilde muhatap olunmamalıydı kendisiyle. Daum daha tatilinden döner donmez Ataturk Havalimanında takımın sözleşmeli hocasıyım görevimin başındayım mesajı verdi. Fenerbahçe yönetimi ise careler aramaktaydı kurtulmak için Daum'dan. Önce sağlığı bahen edilip saglık raporu istendi kendisinden, sanki ilk defa sözleşeme yapılacak futbolcu gibi testlere tabii tutuldu Daum. Kendisinde üstün alman zekası olan Daum'da gitti tum bu kontrolleri Fenerbahce'nin sponsoru olan Acıbadem'den almak yerine başka bir hastaneden tum masraflrı kendi cebinden ödeyerek aldı tam teşekküllü saglam raporunu.
Sonucta kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezdi ne de olsa iyi tanıyordu Türkiye'yi. Sonra Daum ve R.Koch haric tum yardımcılarının işine son verildi. 'Onlar yoksa ben de yokum mesajı beklediler Daum'dan' Ama Daum kararlıydı bir satranc ustası gibi taşları düşünerek hareket ettiriyordu, fevri davranmadı, görevimin başındayım dedi ısrarla. Bu defa sözleşmeli çalışanımızdır hamlesi geldi yönetimdensabah sakiz akşam beş samandra da olacaktır denildi Daum için. Ona da eyvallah dedi Daum. O da olmayınca tazminatın para kısmında anlaşma yoluna gidildi ve Herr Daum sorunu çözülmüş oldu böylece. Bu kriz aşamasında kendiyle çelişmiş oldu Fenerbahce yönetimi, Herr Daum'da istediğini almış olarak ayrıldı. Öyle ki bu surec hem bir kriz nasıl yonetilmez sorusunun cevabıdır, hem de Fenerbahce yönetiminin kendilerinin tuttuğu bir adama karşı yenilgisi.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Turk Hava Yolları'ndan Duyuru; Ataturk Havalimanı

Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’ndeki THY check-in kontuarlarının yerleri değişiyor;

Atatürk Havalimanı Dış Hatlar terminalindeki Türk Hava Yolları’na ait check-in kontuarları, yolcuların daha çabuk işlemlerini tamamlayabilmeleri ve uçaklara zaman kaybetmeden ulaşmalarını sağlamak amacıyla yeniden düzenlendi. Yeni düzenlemeye göre Türk Hava Yolları’yla seyahat edecek yolcularımız, Atatürk Havalimanı Dış Hatlardaki ekonomi sınıfı check-in hizmetlerini, 29 Haziran 2010 Salı gününden itibaren A, B ve C adalarında yer alan kontuarlardan gerçekleştirecekler.
Son dönemlerde artan trafik yoğunluğu nedeniyle oluşan aksaklıkları en aza indirilebilmek ve havalimanı olanaklarını daha verimli kullanmak amacıyla yapılan düzenlemeyle birlikte check-in kontuarlarının sayısı arttırıldı. Düzenlemeyle pasaport bankolarının sayıca daha fazla olduğu mahallin kullanımına maksimum olanak sağlanması da amaçlandı. Ayrıca bagaj sisteminde yapılan teknik altyapı değişikliğiyle daha hızlı ve güvenli bagaj sevkiyatı sağlandı.
Yapılan bu değişiklikle, Türk Hava Yolları ekonomi biletli yolcular A, B ve C adalarında yer alan kontuarlarda, first ve business biletli yolcular ile elit plus, elit statüdeki Miles&Smiles kartı sahibi yolcular ise şu anda hizmet verilen E adasındaki 17-32 numaralı kontuarlardan işlemlerini yaptırabilecekler. Bilet satış işlemleri ise A adasındaki check-in kontuarlarının karşısında bulunan satış bankolarından yapılacaktır.
Check-in kontuarlarındaki yer değişikliğine paralel olarak terminal girişlerinde ekonomi sınıfı yolcular B ve C giriş kapılarını kullanacaklar. First ve business sınıfı yolcular ile Elit plus ve Elit Miles&Smiles kartı sahibi yolcular ise E giriş kapısını kullanmaya devam edeceklerdir
Türk Hava Yolları A.O.
Basın Müşavirliği

* Acıklamada Turk Hava Yollarının Amerika, İngiltere, İsrail ve Kanada ucuşlarıyla ilgili birsey gecmemiş, bu acıklamanın ilk versiyoununda aynı yerde kalacagı yazıyordu. A, B, C ekonomide D İngiltere Amerika da E Business Ataturk Havalimanı baya Turk Hava Yolları Havalimanı olacak, o kadar uçuş nerden yapılır nasıl olur bir dunya karmaşa. Eskiden G, H iki adayı kullanıyorlardı şimdi uçe cıkmış enterasan olmuş bakalım neler olacak zamanla. Sonucta Turk Hava Yolları Turkiye'nin bayrak taşıyıcısı ne yapsa yeridir ama bu kadarı da abartı olmuş.

27 Haziran 2010 Pazar

Bihter Çılgunlıgı

Bihter Çizmeleri,
Bihter Parfumu,
Bihter Taragı
Bihter Aynası
Bihter Tabancası
Bihter Geceliği
Bihter Kazagı
Bihter Kolyesi
Bihter Onu
Bihter Bunu
Bihter Donu

...

Evet Aşk-ı Memnu bitti ama Bihter cılgınlıgı devam ediyor tüm hızıyla. Oyle bir ekol olmuş ki hatun her yaptıgı ayrı bir mevzu konusu. Bu kadar populer oluşunu degerlendiren aziz turk ekonomisinin zeki bireyleri hemen bu konuyu araya cevirmek için kollarını sıvamışlar.
 Ekranda Bihter'e dair ne gorunduyse hemen yapmışlar benzerini ve Bihter eşyası olarak almış vitrindeki yerlerini. İşin komik tarafı işin içine Bihter girince fiyatlar da uçmuş. Bihter çizme 200lira ne demek. İşimn en vahim tarafı ise bu işler arz talep meselesi olduguna gore bizim millet de de bir Bihter'e benzeme merakı hatta telaşı var demek ki. Sorsan kimse Bihet ve rolu hakkında tek kelime duzgun birşey soylemez ama hepsi gidip Bihter'in eşyalarını alıyor. Bu ne çelişkidir yahu. Hayır ben sunu da anlamıyorum tamam birsini özenilir ama bu kadarı da olur mu her aldıgını alacak mısın.
Hele buna koptum artık yorum bile yapamıyorum tamamen yorumsuz. Bihter'in kendini öldürdüğü tabanca gelmiş.. Yuh

2010 Güney Afrika Dünya Kupası; Ömer Üründül, TRT


Trt yıllardır bu organizasyonun yayıncısı; sunucularına, yayıncılıgına, programlarına herseyine alıştık. O kadar ki bir sene Atv'ye gecmişti Dunya Kupası o zaman hiç tat vermemişti, sonucta bir alışılmışlık vardı trtye üztelik 'mac trt de izlenirdi' Yine oyle yaptık gectik televizyon karsısına, trtnin klasik pikerleri ses tonları cumleler hersey aynı, güzel, keyifli hersey normal. Sonra bir baktık ki bazı maclar da Ömer Üründül sahnede, öyle ki adam sanki zevkle izlemek istediğimiz macların içine etmek için resmi bir gorevliymiş gibi nerde güzel mac var cat orda Üründül'ün sesini duyuyoruz. Ya bir adam düşünün ki vuvuzeladan daha cok rahatsız etsin insanı, o gurultuye bile bir hafta gecmeden alışan biz, onca yıla ragmen alışamadık bir turlu bu adama. Öyle bir insan dusunun ki Türkiye'nin tek resmi yorumcusu o sanki, o olursa maclarda yorum yapılıyor o olmazsa yoruma gerek yok. Nasıl bir agırlık, nasıl bir mantıktır anlamak güç. Madem mac esnasında yorum yapılması yonunde karar aldın ki ona da gerek yok aslında yine de koy Mehmet Demirkol'u, koy Hakan Şükür'ü en olmadı Okay Karacan'ı ne bileyim Rıdvan'ı kirala birşey yap. Bu mudur yani tek çözüm; kollektif furtbolun ülkemize kazandırdıgı büyük şahsiyet Ömer Üründül.. Bloklar arası boşlugu dolduran yüce insan..Bir de bu sıralar devamlı spikeri bozma tavırmarına girdi son maclarda, soylenenin illa tersini soyleme istegi oluştu adamda, ya da bir b.k atacak illa. Spiker diyor 'müthiş vurdu mükemmel bir gol izledik' Ömer Üründül; 'tabi defansa da carpan top yön değiştirdi, soyle oldu boyle oldu, kaleci surda kaldı top sekti adam kactı ondan boyle oldu.' Bir de o kadar cok laf atınca bazen de kendini düzeltmek zorunda kalmaz mı, ben carptı sandım ama carpmamış o zaman guzel gol oldu. Yav bırak carpınca da guzel olur o gol, sonucta o mesafeden cekmiş ve sokmus o topu kaleye niye adama hemen camur atuyorsun be adam. Bu dunya kupasının populer lafları da; tempo yok, pozisyon yok,butun dunya kupasının özeti bu. Bu kadar takım bu kadar ülke boşuna mı ugasıyor her mac. Sayın üründül sizde ne kadar tempo var acaba? Öyle ki ekşi sözlükte vuvuzela mı omer urundul mu diye konu acılmış, ilk yorum herseyi özetler nitelikte; vuvuzela sabit bir ses gibi rahatsız ediyor fakat alıştıktan sonra yoksayılabilir... ama gel gör ki yıllardır ömer üründül'ü yok saymayı başaramadım...(theredas)

2010 Güney Afrika Dünya Kupası; Grup Maclarının Ardından


2010 Güney Afrika Dünya Kupasında grup macları tamamlandı ve ilk onaltıya kalan takımlar belli oldu. Son macların en buyuk olayı Fransa oldu suphesiz hatta Dunya Kupasının en buyuk olayına da onlar imza attı desek yeridir. Önce kavga sonra protestoyla gundeme gelen Fransa da işler karışık oyle ki Cumhurbaşkanı Henry'i makamına çağırıp olanlar hakkında görüş almış. Fransa ikinci macta aldıgı Meksika yenilgisiyle zaten grupta agır bir yara almıştı, son macta kazanması yetmiyor diger macın da berabere bitmemesi gerekiyordu. İnanılmaz bir şekilde bitmedi de Meksika Uruguay macında beraberlik ikisininde gruptan cıkmasını saglayacaktı neredeyse Fransa'nın işi imkansızdı sonucta ipler kendi elinde değildi. 90 dakikalar sonunda Urugay Meksika'yı yenmiş Fransa'nın lehine bir sonuc alınmış olmasına ragmen;
 Fransa ev sahibi Guney Afrika'ya 2-1 yenilerek kupaya veda etti. Evet son dunya kupası finalisti Fransa sadece 1 puanla ülkesine döndü. Kupanın favorilerinden Arjantin takılmadan devam ediyor 3'te 3 yaptılar ama dogru duzgun bir rakiple oynamadılar desek yeridir, bir sonraki mac olan Meksika gosterecek biraz daha Arjantin'in enini boyunu. C grubunda Amerika son dakika golüyle İngiltere'nin de bulundugu gruptan lider cıkmayı başardı. D grubunun surpriz macı ise Sırbistan Avustralya'ydı Avustralya her ne kadar bir ust tura cıkamasada Sırbiztan'ı yenip veda etti turnuvaya averaj farkıyla elendi. Son maclarda Japonya'nın oyunuu ve özellikle defansına ayrı bir parantez acmak lazım, zira 3 macta sadece 2 gol yediler, son macta da Danimarka'yı yenip bir ust tura cıkmayı başardılar. H grubunda ise beraberliğin bile yettiği Şili İspanya karşısında muthiş bir mac cıkardı her ne kadar macı 2-1 kaybetmiş olsa da gercekten seyir zevki olan bir mac izlettiler bize, hiç yoktan Honduras'a gol bile atamayan İsvicre'nin macından kat kat daha iyiydi.Hiç ara vermeden ceyerk final oncesi maclar oynanmaya balşanıyor program ise şöyle;

26 Haziran

17.00 Uruguay - Güney Kore
21.30 ABD - Gana
27 Haziran
17.00 Almanya - İngiltere
21.30 Arjantin - Meksika
28 Haziran
17.00 Hollanda - Slovakya
21.30 Brezilya - Şili
29 Haziran
17.00 Paraguay - Japonya
21.30 İspanya - Portekiz

Zaman ilerledikce daha zevkli maclar izleyecegimiz kesin bir yandan guzel bir yandan da sona yaklaşıyoruz malum her güzel şeyin sonu oluyor.

25 Haziran 2010 Cuma

Aşk-ı Memnu


Bir aşkı memnu furyası gecti hayatmızdan aşagı baksan Bihter yukarısı Behlül yanda Adnan, Matmazel Nihal butun ailenin takipçisi olduk millet olarak. Peki neydi bu diziyi bu kadar populer yapan, neden bu kadar sevildi, izlendi, tutuldu. Bence millet olarak entriakalara düşkün oluşumuzdur kesinlikle, dedikoduya, ikili ilişkilere olan ilgi ve merakımız tavan yaptırdı bu diziyi. Kim, kiminle, nerde, nasıl, ne yapmış hepsini fazlasıyla işleyince bir dizi ilgi cekti dogal olarak. Dizinin konusu teması içeriği herseyi bu konuya hitap edince kacınılmaz oldu bu kadar populer olması, entrika demişken şu grafik herseyi anlatıyor sanırım;


Boyle kimin eli kimin cebinde olmayışı cezbetti herkesi. Normalde bunun benzerini duysak sagda solda bin turlu lanet okuyacak olan halkımız her hafta gecip izledi olup biteni gözünü bile kırpmadan. Kitabı yıllardır raflarda olmasına ragmen kimsenin acıp bakmadıgı, tiyoatrolarda defalarca oynamasına ragmen cogu kimsenin haberinin bile olmadıgı Halid Ziya Uşaklıgil'in bu eseri senaryolaştırılıp dizi olarak cekilince bir anda gündem oldu. Aslında burda acı bir tablo ortaya cıkıyor ki millet olarak hiç kitap okumuyoruz, tiyatronun önünden bile gecmiyoruz.
Zira yıllardan beri var olan bu eser ancak şimdi bu kadar populer olabildi. Bu da televizyonun hayatımızdaki yerinin acı bir gerceği. Yıllardır dediysem oyle üç beş yıl önce yazılmış bir eser değildir kendisi. İlk olarak 1899-1900 yıllarında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilmiştir.1923 yılında yeniden kitap olarak basılmıştır. 1939 yılında Latin harfleriyle bir yeni baskısı yapılmıştır.1963 yılında İnkılap Kitabevi kitabın yeni bir baskısını hazırlamıştır. 2004 yılında Özgür Yayınları romanın yeni bir baskısını yapmıştır; bu baskıda 1939 basımı temel alınmış, Osmanlıca kelimelerin güncel Türkçe karşılıkları köşeli parantez içinde verilmiştir. Eser cumhuriyetimiz kadar eski ama yeni haberi oluyor cogu kişinin o da bir televizyon dizisi sayesinde. Ne kadar acı güler misiniz ağlar mısınız şu halimize?

Harry Kewell

Oz Büyücüsü

Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.
                                                                              Mustafa Kemal Atatürk

Eger Türkiye'ye gelen yabancı futbolcular içinde boyle birinden bahsedeceksek bunun için aday olacak birkac isimden biridir Harry Kewell. Herseyden önce tam anlamıyla bir profesyoneldi kendisi; duruşuyla, oturuşuyle kalkışıyla ve konuşmasıyla. Son derece saygılı bir isim aynı zamanda da sıcakkanlı. Bunlar sadece bir taraftar olarak benim düşüncem değil üstelik, taraftarlar olarak biz boyle düşünüyoruz ama gecenlerde denk geldiğim Hladun Üstünel ile ayaküstü konusurken konuyu Kewell'a getirdim, hazır bulmuşken birince kaynaktan ogrenmek için mevzuyu. Ne olacak bu Kewell muhabbeti dediğimde aynen şoyle girdi lafa Üstünel;  "Kewell son derece kaliteli bir isim, işini de gayet güzel yapıyoracayip saygılı iyi niyetli birisi, biz de cok seviyoruz onu yönetim olarak ama onun bir sakatlıgı var gecmesi zor gorunen. Onun için yolumuzu ayırmak zorunda kaldık kendisiyle " O ana kadar yazılı gorsel medyada surekli duydugum ama bir turlu inanmak istemediğim haber nerdeyse birinci agızdan doğrulanmıştı. Şimidye kadar hem kariyeriyle hem beyefebdiliğiyle Galatasaray'a gelmiş en iyi yabancılardan biri olan Harry Kewell ile yollarımızı ayıracaktık demek. Kariyeri demişken;

Harry Kewell
Harold "Harry" Kewell aslında adı, 22 Eylül, 1978 Sydney doğumlu, Avustralyalı fubolcu. Kendisi Westfield Yüksek Spor Okulu'na gitmeden önce St. Johns Park Lisesi'nde eğitim hayatını sürdürmekteydi.Westfield Spor okuluna girdikten sonra bir yandan dersleriyle ilgilenirken bir yandan da sporla uğraşmaya devam etti.İlk futbol oynadığı klüp ise 13-15 yaş arası futbolcuları bünyesinde barındıran Marconi klübüdür.Burada oynarken klübün antrönerleri David Lee ve Stephen Treloar tarafından dikkat çekmiştir.
Kewell henüz 14 yaşındayken Marconi klübü ile birlikte U-14 turnuvaları için Tayland,İngiltere ve İtalya'ya gitti.Bu turnuvalarda takımı ile birlikte AC Milan'ın genç takımına karşı mücadele verdi ve bu maçta dikkatleri üzerine çekti.Bu önemli turnuva İngiltere'de yapılmaktaydı ve bu Kewell'in ülkesinden ilk ayrılışı ve Avrupa'da ilk futbol oynayışıydı. Kewell bir sene sonra tekrar İngiltere'ye gitti.Bu defa ki İngiltere seyahatinin amacı Leeds United'ın düzenlemiş olduğu 4 haftalık futbolcu seçme sınavlarıydı.Kewell bu seçmelere ileri de milli takımdan da arkadaşı olacak Brett Emerton ile birlikte katıldı.Bu ikili Leeds United'ın seçmelerinde en çok dikkati çeken futbolcu adaylarıydı.Özellikle Kewell klübün üst kademelerindeki yöneticiler tarafından da büyük beğeni kazanmıştı.
Leeds United (1995-2003)
Alt yapı seçmelerinde büyük başarı gösteren Kewell klübün alt yapısına girmeyi başarmıştı. Ve tarih 30 Mart 1996 'yı gösterdiğinde Kewell 8 yıl aralıksız olarak giyeceği formayı ilk defa sırtına geçirdi.Kewell'ın Leeds formasıyla ilk çıktığı maç Middlesbrough maçıydı. Keweel Leeds'in a takım formasını giydikten bir ay sonra Avustralya milli takım formasını sırtına geçirdi. Avustralya formasıyla Şili'ye karşı oynadıkları ve 3-0 kazandıkları maç Kewell'ın ilk milli maçıydı ve bu maç onu Avustralya futbol tarihinin en genç milli futbolcusu yaptı.Kewell Leeds formasıyla ilk golünü Ekim 1997'de kupa mücadelesinde Stoke City'e karşı kaydetti.
Kewell 1999-00 sezonu Uefa Kupası'nda Galatasaray'a karşı oynanan yarı final maçında kırmızı kart görerek oyundan ihraç edildi. Genellikle orta sahanın solunda oynayan Kewell çoğu zaman forvette Marc Viduka ile birlikte görev yaptı.Forvetteki başarılı oyunu onun Leeds United taraftarının göz bebeği haline getirdi.Aynı sezonun sonunda büyük takımların transfer listesine giren Kewell İtalya'ın İnter klübünden 25 milyon poundluk bir transfer teklifi aldı.Fakat klübü Kwwell'ı satmayarak bir sornaki sezon Şampiyonlar Ligin'de yarı final oynama başarısı gösterdi.Bir sonraki sezon ise Leeds klübü Kewell ve Viduka'nın satışlarından Premier Lig tarihinin en büyük finansal kazancını sağladı.Kewell 7 sene formasını giydiği bu klüpte çıktığı 180 maçta 45 gol kaydetti.

Ve Liverpool (2003-2008)
Kewell 2003-2004 sezonuna Liverpool'da başladı.Bu klübün ünlü forma numarası olan 7 numarayı Vladamir Smicer'den devraldı.Bu forma numarası Liverpool futbol tarihinin en ünlü isimleri olan Ian Callaghan, Kevin Keegan ve Kenny Dalglish gibi futbolcuların forma numarasıydı.Klübün bu ünlü 7 numarayı ona vermesi,Kewell'den beklentilerin büyük olduğunu göstermekteydi.
2005 yılında Kewell Uefa Şampiyonlar Ligi'nde oynayan ilk Avustralya doğumlu futbolcu oldu.Liverpool İstanbul'da oynanan maçı penaltılarla müzesine götürmüştür.Liverpool teknik direktörü Benitez Kewell'ı zaman zaman Dietmar Hamann ile birliktr defansif orta saha olarak oynatmıştır.Takımı defanstan hücuma çıkarmak için bu taktiği uygulayan Benitez çok eleştirilmişti.Bu şansız deneme Kewell'ın sezon başında sakatlanmasına neden oldu.Sakatlığının teşhisinin ve tedavisinin çok geç olmasından dolayı uzun bir süre formasından uzak kaldı.
2005-06 ve 2006-07 sezonlarında sakatlıktan kurtulan ve takımdaki yerini alan Kewell golleri ve en çok da asistleri ile adından söz ettirmeye başlamıştır.Başarılı geçen 2 sezonun ardından Kewell tekrar sakatlıklarla boğuşmaya başlamış ve 2007-08 sezonunda sakatlık yüzünden çok az maçta forma giymiştir.
Kewell Liverpool'da bulunduğu 5 yıllık süre zarfında 138 resmi maça çıkmış ve 16 gol kaydetmiştir.


En Sonunda Galatasaray(2008-...)
Haldun Üstünel'in daha sobra ardı ardına patlayacak olan transfer bombalarının ikinci halkasıdır Kewell, hatta boyle bir ismi Turkiye'ye kazandırırken basın da dahil kimsenin haberi olmadan yapılması da transferin ne kadar özenli yapıldıgının göstergesiydi. Herkes ilk kez bu transferi klubun resmi sitesi olan galatasaray.org dan ögerenecekti. 5 Haziran 2008'de Türkiye şampiyonu Galatasaray Kewell ile 2 yıllık sözleşme imzaladı.Kewell sözleşme sonrası;" Kendimi yeniden kanıtlamak istiyorum.Bunun en güzel yolu da Galatasaray gibi bir klüpte oynamak.Yeni takımımla sahaya çıkmak için sabırsızım ve gözümü forvete diktim,yapacağım yeni şeyler var." şeklinde bir demeç vermiştir.
Kewell'ın Galatasaray formasıyla çıktığı ilk maç Türkiye Süper Kupası maçıydı.Bu maçta oyuna sonradan girmiş ve 1 gol 1 asist yaparak Galatasaray'ın 2-1 galip gelip kupayı almasını sağlamış;aynı zamanda da Galatasaray kariyerine müthiş bir başlangıç yapmıştır.Daha sonra ligin ilk maçı olan Denizlispor maçında da golle tanışan Kewell özelikle UEFA Kupasında oynadığı futbolla büyük alkış almıştır.Olympiakos maçında attığı golle adından söz ettiren Kewell Bordeaux 'a 35 metreden attığı gol ile takımını 4.tura taşımıştı.Kewell takıma katıldığı ilk senesinde 37 maça çıkmış ve 13 gol atmıştır.
Galatasaray'ın Hamburger SV ile oynadığı UEFA Kupası 4.tur rövanş maçında takımdaki defans oyuncularının sakatlığından dolayı defansta görev almış ve mükemmel bir oyun ortaya koymuştur.Daha sonra yaşadığı sakatlıklardan ötürü düzenli olarak forma giyemedi. Harry Kewell 2009-2010 sezonuna adeta yedek kulübesinde başlangıç yapmıştır.Takıma katılan yeni transferler nedeniyle ilk 11'deki yerini kaybeden Kewell daha sonra Baros'un sakatlanmasıyla forvette görev almaya başlamış ve 9 maçta 8 gol atarak klasını ortaya koymuştur. Her nekadar sıkça sakatlık yaşasada oynadığı maçlardaki performansı onun takım için nekadar önemli bir futbolcu olduğunu göstermektedir. (wikipedia.com'un katkılarıyla derlenmiştir)

@ Dunaynın en iyi sol kanat oyuncaları arasında gösterilen Kewell adına Avustralya'da yılın genc oyuncusu odulu düzenlenmektedir. Bu kadar önemli ve kariyerli bir oyuncu 2008 yılından bu yana Galatasaray için ter dokmekteydi fakat sanırım yolun sonuna gelinmiş, gerci yaptıgı acıklamarda surekli sakatlıhının gectiğini Galatasaray ve Turkiye'yi cok sevdiğini devam etmek istediğini dile getirse de bundan sonra ne olacagını zamana gosterecek. Surası kesin ki Galatasaray taraftarı onun için şarkılar marşlar soyleyip pankart acıp yürüyüş yapacak kadar cok sevmektedir kendisini, Tobias Linderoth'a iki yıl boyunca ücretsiz saglık hizmeti veren üstelik bir de yıllık ucret ödeyen Galatasaray yönetiminin H.Kewell'ı ve taraftarları kırmaması en buyuk dileğimizdir.
Aslında Kewell'ın Galatasaray Mobile reklamında soyledikleri herseyi özetliyor, Kewell demişken bu klibi paylaşmadan olmaz:



My name is harry kewell, kewell from Galatasaray. Through my football career, i've felt many times, i've been pushed. They said "it's over", they said "he can't stand up, he can't play". I was reborn at Galatasaray. I've found friendship and happiness at galatasaray. I've learnt one thing really well is such a privilege to be a part of Galatasaray"

24 Haziran 2010 Perşembe

2010 Güney Afrika Dünya Kupası; İkinci Macların Ardından


2010 Guney Afrika Dunya Kupasında ikinci maclar da tamamlandı, ikinci maclar beklendiği gibi ilk maclar gibi sıkıcı değildi, biraz daha mucadele ve futbol vardı ama yine de Dunya Kupası'na yakışan oyundan uzak bir tablo var ortada. Vuvuzela sesine de alışmaya başladık galiba artık ilk zamanlarda oldugu gibi cok rahatsız etmiyor ya da sesi azaldı eskiye gore arada az da olsa taraftar sesi duymaya başladık. İkinci maclara baktıgımzda yine en iyi mac Arjantin macıydı, hiç yoktan bu Dunya Kupasının gol ortalamasını yukseltmeye devam ediyor Arjantin ama hala bir Messi golu izleyemedik, artık önimizdeki maclara ne de olsa garantilediler gruptan cıkmayı. Bu serinin surpriz sonucu ise Sırplardan geldi Almanya on kişi kalmasından iki dakika sonra golu yedi ve bir sıfır yenik ayrıldı sahadan, işin ilginc tarafı Almanya tam gol için en cok saldırdıgı zamnda golu yedi . Gol ortalaması demişken Portekiz'den bahsetmemek ayıp olur, kendileri Kore yarı sahasına her gittiklerinde gol atarak macı 7(yazılya yedi) 0 kazandılar. Aslında Kore kotu başlamamıştı maca ilk yarı da  1-0 bitmişti zira, ama ne olduysa ikinic golü yedikten sonra oldu Kore, ondan sonra dağıldılar tamamen. Aynı grubun diger macında ise merakla beklediğimiz Brezilya-Fildişi Sahili macını rahat kazandı Brezilya. Elano Keita'ya karşı diyerek gectik televizyon karşısına ama bir turlu karşı karşıya gelemediler maalesef.
Elano Brezilya'yı rahatlatan 3. golun hemen ardından sakatlanıp cıktı oyundan. Bu arada da Keita girdi maca. Elano'nun performansı Galatasaraylıları memnun ederken Keita göğsüne aldıgı darbeyle yüzünü tutup kıvranarak sahada, attırdı Kaka'yı oyundan. O da sahen performansından birşey kaybetmediğini ispatladı böylece.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Büyüksün Shakespeare




"All the world's a stage and all the men and women merely players, they have their exits and entrances.."  W. Shakespeare

Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz..Bütün erkeler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine.. Yıllar önce vermiş aslında şifreyi Shakespeare amcamız, çözmüş o zamanda olayı hatta bitirmiş son noktayı koymuş. Hayatı yaşıyorsan sana verilen rolu yapacaksın yani bildiğin rol yapacaksın işte.  Öyle harbi falan olmayacaksın, için dışın bir falan da olmayacak, ne kadar harbiysen o kadar hıyarsın bu dunyada ya da bir o kadar patavatsız. Mesela tecrubeyle sabitlenmiş bir olaydır kendisi anlatacagım aşagıda. Bir arkadaşa(bayan) bir gun arayla iki cumle edilir, ilk gün saçın ne güzel olmuş oyle dersiniz, vereceği cevap şudur; "Ayy cok teşekkür ederim canım, sen de cok şıksın bugun" Ertesi gün gercekçi olup aynı kişiye aynı saca; "Bu nasıl sac hiçbirşeye benzememişsin" demeye çalışılırken daha bolunur lafınız, ondan sonra ne insnlıgınız kalır ne kibarlıgın. bir anda kaba görgüsüz bir hayvan olmuşsundur. İki gunde de siz aynı sizsinizdir sadece yorumunuz farklıdır ama yok olmamalıdır işte. Rol yapmalısın illa, içini bayacaksın kendinle çelişeceksin. Boyle olunca da insan soruyor ister istemez, 'E be kardesim eleştirinin olumlusuna acıksın da olumsuzu niye bu kadar rahatsız ediyor seni?' Bu sadece bir ornek tabi milyon tane bulabilrsiniz bunun benzerinden.

Ben hiç secemedim bu yolu, hep soyledim ilk aklıma geleni rol yapamadım hayatta hiç şimdi dönüp bakıyorum iyi mi yaptım kötü mü ben de bilemiyorum. Acaba şirin görünmek, rol yapmak daha mi iyiydi ki hayatta, hiç yoktan sırıtmazdım oyle bakınca dışardan batmazdım göze. Ama olmuyor işte elimde değil

20 Haziran 2010 Pazar

Atatürk Havalimanı Köprülü Kavşagı Tamamlandı


Ataturk Havalimanında coktandır suren köprülü kavşak inşaatu nihayet tamamlandı ve ortaya muazzam bir iş cıktı. Yapımı bir yıl suren 'Atatürk Havalimanı Önü Katlı Kavşak ve Bağlantı Yollarının Düzenlenmesi İnşaatı' cevre duzenlemelerinin de yapılmasıyla tamamen bitmiş durumda, bu da trafiğin rahatlamasını sagladı. Proje için tam 52.9 milyon TL harcanmış sonucta da dogal olarak elle tutulur başarılı bir çalışma olmuş haliyle. Projede de lanlandıgı gibi hangi yonden havalimanına gelecek olursanız olun hiçbir trafik lambasına yakalanmadan giriş yapabiliyorunuz alana. Özellikle Türkiye'ye ilk kez gelmiş insanların ucaktan indikten sonra ilk gordukleri havalimanı ve cevresi olacagından mıdır nedir ekstra bir özenli yapıldı hersey. Tam 56 bin metrekare çim döşenmesi planlanmış oyle ki yol kenarındaki toprak zeminden fazla yapıyor bu alan muhtemelen, zira toprak kısmı gectim duvarlara bile çim yerleştirmeye başlandı.
Yol kenarlarında viyaduk kopru vs heryerde çiçek çim hersey muazzam. Bunlar güzel şeyler mutlaka da yol kenarındaki duvarlara bile saksılarla çiçek koymanın en anlamı var onu anlamadım. Abartının son noktası olmuş adeta. Burda iki soru geliyor akla cevre duzenlemesini Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri yapıyor ya bunlar tamamen şov zira resmi bir açılış yapılmadı burası için, yakında basın ve halk toplanıp gövde gösterisi yapılacak boylece belediye başbakana ve halka, başbakan da secmenlerine yapılan işi biri yüz gösterip yaranma yarışına girecekler -ki başbakanın en onemli gorevlerinden biridir köprü, kavşak yada yol açmak- ya da gercekten orayı İstanbul'un ve dogal olarak da Türkiye'nin aynası olarak gördüler ve bilerek o kadar süsleme peyzaj işine girdiler. Eğer ilk secenek ise durum vahim, o zaman bazı seyşer yapmılması için değil gösteriş için yapılıyor sadece, yok ikinci secenek ise gercekten özveri ile çalışılıp bu hale getirildiyse bu safer de insanın aklına soyle bir soru geliyor.
 'Kardesim sen bir yere bu kadar yatırım yapıp güzelleştiriyorsun, yol yol kenarı çiçek böcek hersey muazzam, tamam İstanbul'u muthiş bir yer olarak sunmaya kararlısın ilk intiba ile caldın gelen turistlerin gönlünü, iyi hoş guzel de aynı yolun beş kilometre ilerisinde cukura sokuyorsun aynı aracı bu nasıl olacak? Bütün istanbul ordan ibaret ya da gelen herkes sadece orayı görecek değil hoş, madem bu kadar yapabiliyorun neden heryeri aynı şekilde yapmıyorsun?'
Bu arada girişe yapılan ufoyu andıran kapı ihtişamlı olmuş, Onun hemen yanındaki yapı ise İstanbul'un dünyada iki kıta üzerine oturmuş tek kent oluşundan hareketle, Asya ve Avrupa'yı fiziksel anlamda birleştiren, Doğu ve Batı uygarlıklarının birleşmesini simgeleyen yüksekliği 15 metreye ulaşan "Uygarlık Köprüsü" anıtıymış ve kendisi orijinal projesine sadık kalınarak yeniden yapılmış. Hayırlı olsun 

19 Haziran 2010 Cumartesi

Nedir Bu Vuvuzela?


Son donemlerin on cok konusulan en populer aleti suphesiz ki.. Peki nedir bu vuvuzela, nedir onu bu kadar konusulmasına sebep olan, nerden gelir, nerde kullanılmıştır?
Vuvuzela aynı zamanda lepatata ya da guney afrika zurnası diye adlandırılan 61 cm boyunda 100gr agırlıgında bir uflemeli calgıdır. Bizdeki zurnayı andıran vuvuzela da herhangi bir tuş ya da tonlama deliği fonksiyonu olmadıgı için, ses sadece uflleyen kişinin ritmine baglı olarak cıkar. Zaten bu kadar rahatsız edici olmasnın sebebi de hem cok gurultulu olması hem de bir melodisinin olmamasıdır yani bir nevi kuru gürültüden bahsedebiliriz vuvuzela konusunda.
Adını zulu dilindeki vuvu sözcugunden alan vuvuzelanın vuvusu turkcede de gürültü anlamına geliyor. Güney Afrikalıların anlattıklarına göre Kudu adı verilen bir antilop çeşidinden yapılmakta olup(günümüzdeki modelleri plastikten üretiliyor) yüzyıllardır Afrika kabilelerin haberleşmesinde kullanılıyordu. Günümüzde ise Vuvuzela, Güney Afrika futbol kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. çoğunlukla Güney Afrika'da ki futbol maçlarında çalınan bir çalgıdır. 2009 FIFA Konfederasyon Kupasında futbolcuların yüksek sesten rahatsız olması nedeniyle yasaklanmıştır. Güney Afrika'da düzenlenen 2010 FIFA Dünya Kupasında ise uzun tartışmaların neticesinde FIFA Başkanı ve Güney Afrikalı yetkililerin baskısının etkisiyle serbest bırakılmıştır. Afrikanın bu yerel calgısına izin cıkmasına sebep ise geleneksel ve yoresel olusu bakımından oranın kültürünü yansıtmasıymış. Zaten ne olsuysa bundan sonra oldu ve oynanan macların da önüne gecip vuvuzela konuslmaya baslandı. Konunun bu kadar gundem olmasının sebebi ise cıkardıgı 130 desibellik ses ve tabi bunun geçici ya da kalıcı işitme kaybına neden olması.

Normal  şartlarda 85 desibelin üzerindeki sesler insan kulagına zararlı olabilecegi düşünüldügünde ya da 100 desiebllik bir sese 15 dakika maruz kalmanın kalıcı işitme kaybı için risk taşıdıgını göz onune aldıgımızda 126 desibel sese ulaşan nerdeyse 90 dakika boyunca surekli calınan vuvuzelanın yarattığı gurultu kirliliğini siz düşünün. Bşr jetin bile kalkışta 130 desibel ses cıkardıgını göz onunde bulundurursak vuvuzelanın yarattığı gurultu kirliliğinin ne denli buyuk oldugu daha net anlaşılır. Aynı zamanda hiçbir melodi ritim vs içermemesi, sadece arı vızıltısını andırması hem kulak saglıgına hem de insanın ruh saglıgına ne kadar zararlı oldugunun bir göstergesi. 2010 Güney Afrika Dunya Kupasının ilk macından beri devamlı olarak her macta duyulan bu sesten herkes şikayetci. Sahadaki futbolcu da, tribunde ülkesini destekleyen taraftar da, televizyon başında macları izleyen milyonlarca kişi de aynı konudan şikayetci hep. Coğu kişi mac izlemeyi gectik televizyonu bile acasımız gelmiyor diyerek tepkisini dile getirmektedir. Sahadaki oyuncular da birbirler,yle iletişim kuramamaktan şikayetci hep, defansın kaleciyle irtibat kuramaması basit kaleci hatalarına da zemin hazırlamış durumda.
Öyle ya da böyle Fifa bu konuya izin vermiş durumda, vuvuzelalı mac izlemeye alışmamız gerekiyor. Final macına kadar bu işkence surecek, işin bundan sonrası Televizyon üreten firmalara kalıyor, her şikayet bir fırsattır felsefesiyle Vuvuzelayı yok eden LCD diye cıkarın ürünü piyasaya peynir ekmek gibi satsın, ugrasmayın boşu bosuna yok Hd Dull Hd, Led Full Led, 3d Full 3d diye,

Yönetici



Adı üstünde insanları yönetebilen, idare edebilendir yönetici. Yapılması gereken işlerin yapılması için değil zamanında ve uygun bir şekilde yapılmasını sağlaması gereken kişidir. Bir yandan yapılması gereken işi takip ederken bir yandan da çalışanların o işe maksimum konsantrasyonunu sağlayan, hiç yoktan bozmayan kişidir. Yönetici işiin gerektirdiğini yapandır, yaptırandır. Prosedurleri uygulayandır; kişilere gore prosedur uyduran değil! İnsanları, işleri, olayları, gelişmeleri ve krizleri  yönetendir; egosunu tatmin eden değil!.

Kaliteli bir yönetici;
 Kendisi ile barisik komplekssiz bir insan olmali
 Disiplinli olmali
 Arkadas gibi olmali
 2 ve 3 uncu maddeler arasindaki dengeyi cok iyi saglamali
 Konusunda birikimi yuksek seviyede olmali  
 Etrafinda kendisi gibi dusunen insanlardansa farkli dusunen insanlar bulunmali
 Hiç yoktan farklı düşünce ve fikirlere saygı duymalı
 Çalışanların önerilerine kulak verip dinlemeli, kendi fikrinden daha mantıklı bir fikre mantıgıyla yaklaşmalı duygularını ve egosunu bir kenara bırakmalı. Bunu ben niye düşünemedim kaygısından kurtulup konuya konsantre olmalı.
 Kendisini eleştirmeyi bilmeli.
 Ayrıntılarla fazla zaman kaybetmeyip, sorumluluk vermekten korkmamalı, unutlmasın ki eğer çalışanınıza sorumluluk yüklemeyi başarabilirseniz onların saygısını kazanırsınız ve kendilerini geliştirmelerine, yeteneklerini fark etmelerine fırsat vermiş olacaksınız. Amacınız denetimi elden bırakmadan serbestliği sağlamak olmalı. Böylece her iki taraf ta kazanacaktır.
 Kararlı ve istikrarlı olmalı, bir dediğiyle bir sonraki tutmalı dengesiz tutum, davranış ve yaklaşımlardan kacınmalı.
 En önemlisi de adaletli olmalı.
 
Maalesef tüm bunları bir arada barındıran kişilere rastlamak zor günümüzde, hepsini gectik bir kısmını barındırsa yeter modundayız şu sıralar.

17 Haziran 2010 Perşembe

2010 Güney Afrika Dünya Kupası; İlk Macların Ardından


2010 Guney Afrika Dunya Kupasında ilk maclar tamamlandı, ilk macların ardından hakim olan görüş ise macların son derece sıkıcı gecmesiydi. Bunun elbette bircok faktoru var, en basta ilk maclar kimse risk almak istemedi herkes rakibini olcup bicmek, tartıp ona gore hareket etme taraftarıydı. İzleyemedifim Almanya-Avustralya macını kenara koydugumuzda gelen olarak sıkıcı, pozisyonun olmadıgı futbol adına guzelliklere pek rastlayamadıgımız maclar izledik. Su ana kadar zevk alarak izlediğim tek mac İspanya-İsvicre macıydı onda da pozisyonun bol oldugundan değil sadece iki takımın da hısrslı oyunundan keyif aldım. İlk macların surprizi olması bakımından da güzel mactı. Peki neydi bu kadar sıkıcı kılan geride kalan macları?

Cevap acık ve net, biz izleyenleri oldugu kadar sahadaki oyuncuları da direk etkilediğini dusundugum bu alet, butun seyir zevkimizin içine etti. Bataklıktaki sivrisinek vızıltısını andıran sesiyle, manasız ve heyacansız bir gurultu cıkartam bu aletin bu sıkıcı gidişatta payı buyuk. Yine de tek sebep bu değil tabi, takımların da genel olarak performansları cok kotuydu, İngiltere, Fransa, İtalya gibi Avrupa devlerinin yanı sıra Brezilya'nın futbolu da izleyen kimseyi memnun etmedi. Yine de Dunya Kupası gibi dunaynın en prestijle en cok ilgi toplayan organızasyonunu sadece ilk maclarla değerlendirmemek lazım. Benim bundan sonraki maclar için umudum tam. Beklentilerin uzerinde daha seyredilebilir maclar izleyecegimiz kesin ama su vuvuzela sesi devam edecek o da kesin. Turnuvanın başıundan beri iki tezahurat, kacan pozisyondan sonra bi vuuuu sesi duyamaz olduk. Varsa yoksa aynı vızıltı.

15 Haziran 2010 Salı

2010 - 2011 Galatasaray Kombine


Az once rutin bir şekilde resmi siteye göz atarken aldıgım haberle yıkıldım, ben daha karar aşamasını yeni gecip son sezonu Sami Yen'den takip etme konusunda karara varmışken eski acık ve kapalı tum kombinelerin bittiği haberini okudum. Dedim yok artık, daha ortada transfer yokken, kimin gidip kimin kalacagı belli değilken vefakar Galatasaray taraftarı hem takımına hem de muhetesem başarıların yasandıgı o mabede son vefasını gostermek için tum kombineleri tuketmişler. Benim gibi işi yavastan alanlar kaldı oyle ortada. İnşallah ek kontenjan acarlar ama pek sanmıyorum cok dusuk bir ihtimal. Şimdi işin yoksa biletix peşinde koş.
http://www.galatasaray.org/kulup/haber/7136.php

11 Haziran 2010 Cuma

2010 Güney Afrika Dünya Kupası

Futbola ve hayat verilen bir aylık ara sona erdi ve bugun itibariyle 2010 Dünya Kupası başlıyor ilk mac saat beşte ev sahibi Guney Afrika ile Meksika arasında, bizim yijne kendi ülkemiz yerine sempati duydugumuz başka bir ülkeyi desteklyerek izleyeceğimiz turnuva da benim istegim kupaya Arjantin'in uzanması, ama onlar olmazsa su ana kadar bu kupayı hiç alamamış olan İspanya olabilir. Haydi bu futbol şölenine ortak olmaya, herkese iyi seyirler.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...