26 Eylül 2010 Pazar

Türkiye Spor Toto Süper Lig; 6.Haftanın Ardından


Bu haftya genel olarak bakmak istersek soylenecek ilk soz iyi bir forvet takımın yarısıdır. Sen kalede defansta orta sahada herseyi yap o topu kaleye sokamazsan hiçbir anlamı yoktur. Sonucta kimseye iyi oynadı diye uan verilmiyor, daha cok gol atan goturuyor burda işi. Bu konuda en bariz ornek ise Fenerbahce, gecen sene Guiza'da agzı cok yandı, her mac olmasa da cogu macta bircok sey yaptılar, ama iş son vurusa gelince burda Guiza girdi devreye. Bircok kişi de komaya girdi onla birlikte, bu sene sorunu farkeden Fenerbahce Ninag'ı alarak sorunu kokten çözmüş görünüyor. Öyle ki 6-2 biten Fenerbahce Kasımpaşa macından Fenerbahce'nin 3 golu ondan geldi. 6 haftada 6 gol atan Ninag gecen sene ki Guiza'nın gol sayısının yarısından fazlasını attı şimdiden. Cok iyi oldu  bu sonuc Fenerbahce ve Aykut için, kendilerine geldiler. Aykut için ne kadar sevindim ise şova dönük hareketlerinden dolayı uyuz oldugum Yılmaz Vural'ın takımının boyle farklı yenilmesine de ayrıca sevindim her ne kadar rakip Fenerbahce olsa da. Galatasaray'da bu konuda gecen sen cok ceken takımlardan. Sadece Baros'un sakatlığı bütün sezonu alt üst etti onlar için. Öyle ki Nonda da devre arasında gonderilince Jo'dan da verim alınamayınca forvet sadece Kewell'a kalmış olu. O da elinden geleni yapto ama bir yere kadardı tabi. Baros'un ne kadar önemli bir yetenek oldugu bir kez daha anlaşıldı bu hafta, o da 3 gol attı hele attıgı ucuncu gol, gol benim işim duserken yatarken heryerden her sekilde atarım dedi.
*Bursa kayıpsız devam ediyor yoluna, etsinler de... Ders veriyorlar buyuk takımlara, hiç bozmazlar umarım.
*Beşiktaş Fenerbahce macını 85'te beraberliğe getirmişti, ondan önce Sofya'ya 90'da attılar golü, Antalya macının galibiyet golu de 90+ da geldi. Seke seke gidiyorlar bakalım, bu uc mactaki goller olmasaydı şu an hakim olan bulutlar bu kadar toz pembe olmayacaktı.
*Kayserispor Trabzon macından önce bu mac berabere biter hem de 0-0 diye geciyordu aklımdan ama dokmedim kağıda falan, öyle de oldu ama Kayserinin buz gibi golu de yalan olmuş hakem de benim gibi düşünmüş demek ki.

Öyle bir giderim ki; Kaybedeceğim hiç bir şey olmaz

Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet! Yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama yinede susarım, tükenirim.
Buna izin de veririm aslında. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki,
Hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!
                              
                                       Sunay Akın


* Gittim ben de uzaklaştım bir sure, kayboldum ortalıktan ama boyle bir gidiş değil bu yıllık izin sadece:) Kendinize iyi bakın dostlar...

23 Eylül 2010 Perşembe

Aslantepe Turk Telekom Arena Kombineleri

Galatasaray'ın yeni stadı Aslantepe'de 2010-2011 ikinci donem ve 2011-2012 sezonunda oynayacagı maclar için bir bucuk yılı kapsayan kombineler satışa çıktı 20 eylül itibariyle. Öncelik sırası şöyle işliyor;
20 Eylül'den itibaren:
Sadece Ali Sami Yen numaralı ve kapalı tribun kombine sahipleri
28 Eylül'den itibaren:
Sadece Ali Sami Yen Aski Açık kombine sahipleri (3 ekime kadar)
04 Ekim'den itibaren:
Sadece GS bonus kredi kartı sahipleri
01 Kasım'dan itibaren;
Genel satış olacakmış.

Kombine almak isteyenler Ali Sami Yen Stadı’nın Büyükdere Caddesi tarafındaki Yeni Localar’ında hizmet vermekte olan satış ofisine muracat edebilecekleri gibi (hafta içi 10.00 – 17.30, Cumartesi günleri 10.00 – 16.00 saatleri arasında) resmi sitede ki kombine talep formunu doldurup onları arayacak olan satış temsilcisiyle irtibata gecip kombinelerini alabilirler.
İrtibat için;
gskombine@galatasaray.org
0212 306 1999
Bu da fiyatlar için

Aziza Makakula

Azia Makakula ya da bizim tabirimizle Arıza Makakula.. Herkes niye en başından beri  arıza dedi bilmiyorum ben baktım pasaportında bildiğin Aziza yazıyordu ama wikipedia dahil tum yazılı gorsel basında Arıza diye geciyor. Onun da sebebi basın için kolay malzeme cıkmasından olsa gerek. Makakula'nın gol atıp Manisanın kazanıgı mac sonrası "Arıza cıkarttı" Ya da tam tersi bir durumda "Arıza yaptı". Bir oyuncu düşünün kariyerinde Nantes, Sevilla, Bolton, Benfica'da oynamış, en son Benfica'dan kiralanmış, Bir oyuncu düşünün kiralık olarak geldiği ligde ilk sezonunda gol kralı olmuş, hem de Kayserispor gibi bir takımda. Bir oyuncu düşünün geldiği ilk yılında ülkeye ve lige alışmış, daha 29 yaşında, 1,92 boyunda,yırtıcı çalışkan forvet. Şu an Beşiktaş, Galatasaray, Trabzon hatta listeye Bursa'yı da koyabiliriz, tum bu takımların bolgelerinde eksik olan bir oyuncu tipi. Fenertbahce haricinde ki bu dort takımda aynı bolgede sıkıntı cekiyor. Galatasaary Baros sakatlanmasın diye her gun dua ediyor. Beşiktaş desen Nihat'a Bobo'ya emanet, Bursa'nın bir Sercanı var. Trabzonun orda hali zaten perişan. Koydugunda bu takımların hepsinde cok rahat oynayacak bir oyuncu tipi.

   Gecen sene kiralık oynadıgı Kayseri de gol kralı olduktan sonra herkes Kayseri'nin Makakula'nın klubu Benfica ile anlaşacagını düşünüyordu. Yöneticilerinin de acıklaması bu yondeydi üstelik. Fakat anlaşamadılar, sonra Trabzon girdi devreye iki ay ugrastılar ama sonunda vazgectiler. Galatasaray, Beşiktaş ve Bursa düşünmedi bile. Anlaşamayana takımlar da cok pahalı olmamasına ragmen bonservisini düşündüler hep, oysa ligde bir sene forma giydiğini, adapte oldugunu, ligi tanıdıgı için takıma uyum surecinde sorun yaşamayacagını kimse hesaba katmadı. Hal böyle olunca da transferin son gununde Manisaspor gitti kendisini bonserbisiyle birlikte alıp 3 yıllıgına da sözleşme imzaladılar. Gectiğimiz hafta sonu oynanan Trabzon macında yatıkları transferin meyvesini toplamaya başladılar. Sadece gol atmadı Makakula macı kazandıran da adam oldu. Şimdi başta Trabzon olmak üzere diger klupler şimdiden ah yakmaya başlasınlar çünkü bu daha başlangıc. Ben bundan sonra daha cok faydalı olacagına innanıyorum.

Her Şey Mümkün Eğer İnanırsan



    Doğa Derneği Hasankeyf'e yapılacak olan Ilısı Barajını önlemek için başlattıgı kampanyaya bir destek de sosyal sorumluluk projelerinde hep en önde yer alan Tarkan'dan geldi. Bu konuya dikkat cekmek için 'Uyan' şarkısını yazan Tarkan'a Orhan Gencebay'da bağlamasıyla eşlik ederken şarkının nakarat kısmını beraber soylediler. Peki konu ne,ne için bu mucadele diye soracak olan olursa diye konunun özeti şöyle;
Efendim Hasankeyf  insanligin en eski yerle$im yerlerinden biri olan Mezopotomya'da yer alan bir mekan aynı zmaanda içinden Dicle nehrininde gectiği şu an Batmana baglı olan bir ilçemiz. Boyle olunca da ilçe, onbin yıl öncesinden günümüze uzanan tarihi miraslarla dolu. Aynı zamanda dicle nehriyle birlikte zengin doganın tarihle buluşmasıyla muthis bir manzara cıkıyor karşımıza.
  Öyle ki mekan Unesco'nun 10 dünya mirası kriterinden 9’unu karşılıyor. Böyle degerli ve önemli bir bölgeye Devlet Su İşleri baraj yapmak istiyor. Anlaşmalarını yapıp, izinleri alıp, ihaleye cıkarıp yaptıracagı şirketleri buldu bile şimdiye kadar. Amaç bolgeye baraj kurup bolgeyi kalkındırmak, barajla bolgedeki tarımı geliştirmek. Peki bu tarihi mirasın rekalmını yapıp turist cekilse daha mantıklı ve kazanclı bir yatırım olmaz mı? Kesinkilke olur ama yok bizim kalın enseliler illa birilerine para kazandıracak ya doga, kültür, sanat kimin umrunda. Öyle ki o yörenin halkı da bu projeye karşı, hem evlerinin %80i sular altında kalacagından hem de bu tarih kıyımına sessiz kalamadıklarımdan. Hani proje bolge halkı içinse onlar zaten en başta karşılar bu olaya. Zira Ilısu Barajı Projesi'nin hayata geçmesi demek bölgedeki 400 kilometrelik nehir yatağını kapsayan doğal alanların geri dönülmez biçimde zarar görmesi ayrıca 300'den fazla arkeolojik alandan 83'ünün sular altında kalması demek.
Hal boyle olunca Doğa Dernegi haklı bir mucadele başlatmış bu konuda. Başta Tarkan ve Sezen Aksu olmak üzere; Orhan Gencebay, Orhan Pamuk gibi bircok sanatcı bu konuya hassasiyetle destek veriyor. Öyle ki onların destek vermesiyle konunun daha cok gundeme gelmesi sayesinde kredisi askıya alınmış Ilısu Barajının. Bir yandan da Dunya Kultur Mirası bolgesine sokmak için calışmalar da surmekte. Bu gelişmeler yüzünden baraj inşaatına bir tırlu başlananamaması yüzünden gecenlerde Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu Tarkan ve Orhan Gencebay'ı projeyi engellemekle suclayarak uyarmış. Aynı bakan gecenlerde de  "Sanatçı arkadaş sanatıyla ilgilensin, herkesin bir ihtisası vardır. Herkes bilmediği bir konuya burnunu sokarsa çok yanlış olur" diyerek Tarkan'a birkez daha mesaj yollamış. Gerci onun bu sacma tutumuna kendi kabinesinden bakanlarda haklı bulmazken Kültür Bakanı Ertuğrul Günay; ''Sayın Bakan, amacını aşan bir şekilde düşüncelerini beyan etmiştir' ''Sanatçı arkadaşlarımızın, aydınlarımızın duyarlılık göstermesi bizi tedirgin etmez. Aksine sevindirir. Aydınlar, sanatçılar bu topluma sahip çıkmazsa, bu toplumu kim aydınlatabilir? Ben bu duyarlılıkların artarak sürmesini temenni ediyorum' diyerek Tarkan'a destek vermiş tamam da sonuc; Tarkan'ı destekliyormuş, o zaman kampanyayı da destekesene ey bakan.

Şarkının sözleri ise gayet manidar. Klibi de cok başarılı olmuş, Peki biz ne yapabiliriz derseniz bir imze da siz atın belki birilerinin dikkatini çeker.  http://www.hasankeyf.dogadernegi.org/

UYAN
iki gözü iki çeşme hepimize sesleniyor
deva bul bu derde gel beni kurtar diyor
kanadı kırık kuş gibi garibin içi kan ağlıyor
beni ateşe atmadan önce vicdanına sor diyor
uyan uyan, uyan uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bu yolun sonu yokuştur deme
dağları aşarız eğer inanırsan
uyan uyan, dostum uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bir olur geliriz üstesinden
her şey mümkün eğer inanırsan

böyle gelmiş böyle gider deyipde sakın aldanma
kim bilir belkide değer sen eniyisi doğrundan cayma
aç gözünü gör de bak a gülüm kendin kandırma
seninde gönlün yanacak hele bir ortak ol da yangına

uyan uyan, uyan uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bu yolun sonu yokuştur deme
dağları aşarız eğer inanırsan

uyan uyan, dostum uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bir olur geliriz üstesinden
her şey mümkün eğer inanırsan

yerimiz,yurdumuz,toprağımız yok oluyor ebediyen
evimiz yuvamız biricik ocağımız gidiyor elden
yerimiz,yurdumuz,toprağımız yok oluyor ebediyen
evimiz yuvamız biricik ocağımız gidiyor elden

uyan uyan, uyan uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bu yolun sonu yokuştur deme
dağları aşarız eğer inanırsan

uyan uyan, dostum uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bir olur geliriz üstesinden
her şey mümkün eğer inanırsa
uyan uyan, dostum uyan
koy elini kalbine geç olmadan
bir olur geliriz üstesinden
herşey mümkün eğer inanırsan

22 Eylül 2010 Çarşamba

Türkiye Spor Toto Süper Lig; 5.Haftanın Ardından


   Bu hafta derbi haftasıydı, butun hatfa derbi konusulması bekleniyordu ama olmadı. Bursaspor Gaziantep macı herseyin onune gecti. Macın yan hakemine isabet eden cisim nedeniyle macın 62. dakikada tatil edilmesi butun gundemi değiştirdi. Hemen ardından güvenlik zafiyeti var mıydı yok muydu tartışmaları, olay munferit mi değil mi tartışmaları boy göstermeye başladı. Olay ise tribunde bir adamın hakeme cok sinirlenip kol saatini cıkarıp atmasından ibaret. Saatinin manevi degeri olmayan biriymiş o kesin, yanlız bu hareket nasıl önlenebilirdi konu burda başlıyor ki, bunun önlenmesi imkansız. Çünkü daha önce hiçbir olaya karışmamış birisi o anda bir anlık sinirle bu hareketi yapıyorsa, bunu ne mac oncesinden ne de mac anında önceden tespit edebilirsin. Bunu önlemenin tek yolu caydırıcılık. Bu olayı yapanı bulup ibreti alem olsun diye cezalandıracaksın ki bundan sonra benzer seylerin onune gecesin. Bu arada tek bir kişinin yüzünden butun takım ve taraftarların da magdur edilmesi ayrı bir olay. Bunu nasıl çözecekler o da bir merak konusu. Son bir konu da hakemler, macı takip ettiğim kadarıyla hakemlerin tıutumu objektif değildi olayların bu noktaya gelmesinde onların da macı kontrol altında tutamamasının buyuk payı vardı. Hele daha olay meydana gelmeden Deniz Coban'ın bu hareketine ne demeli, elinde bir tane su şişesi, bir tane kola şişesi 40 metre koşup olayı kayda aldırdı. Bir mac için gözlemci var mac sonu kendin rapor tutuyorsun, bunları yaz sonrdan ne diye elinde şişe 40 metre koşup milleti tahrik ediyorsun.

    Gelelim asıl gündeme, sezonun ilk derbisi olan Fenerbahce Beşiktaş macına. Maca beklendiği gibi üstün başlayan taraf Beşiktaş oldu. Ta ki gole kadar genelde oyunun hakimi konumundaydılar. Fakat Fenerbahcenin golu Fenerbahcenin oyuna katılmasını, özgüveninin geri gelmesini sagladı. Macın Beşiktaş için en buyuk talihsizliği yedikleri golden ziyade 29.da Ekrem'in 42.de kaleci Hakan'ın sakatlanarak değiştirilmek zorunda kalınması. Bu yuzden Schuster'in oyunun gidisine etki edecek bir hamle yapma sansı neredeyse bitti daha ilk yarıda. Yoksa o Nihat'a kimse 90 dakika dayanamazdı. Genelde ortada gecen macta, gecen perşembe Avrupa Kupası macınnda 90.da gol atan Beşiktaş yine son dakikalarda kazandıgı penaltıyla beraberliği sagalayarak Kadıkoy'den bir puanla ayrıldı. Burdan cıkacak galibiyete daha cok ihtiyacı olan Fenerbahce için kotu bir akşam oldu, özellikle de 1-0 öne gecmişken bu sonucla ayrılmak. Bu sonucla iki takımda ligdeki ilk beraberliklerini almış oldular. Ekrem'in sakatlanmasıyla mecburi oyuncu değişikliğine giden Schuster o bolgeye İbrahim Üzülmez'i alarak Üzülmez'i hayatında ilk defa sag bekte oynatmış. O kadar tarnsfer yapan trasnfere milyonlar harcayan beşiktaş'ın klubesinde sag beke gececek adam olmaması da ayrı bir soru işareti tabi.
   Uzun bir sure sonra izleyemedim Galatasaray macını ama bir yandan kafam hep mactaydı ne oldu ne gitti acaba diye. Bir yandan da hadi Kewell hadi Baros hadi Misimovic derken taa 69. dakikada gol haberi geldi hem de sürpriz bir isimden; Galatasaray'ın emektar ismi Ayhan'ın goluyle 1-0 önde kapamış Galatasaray macı. Son iki mac 1-0 olmak üzere 3 haftalık müthiş bir ivme kazandık hadi bakalım. Değinilmesi gereken bir diğer kkkonu ise takımın ve oyunun bu kadar kötü olmasında ki en baş etken olan Atatürk Stadının zemini. Bu kadar kötğ bir çim bu kadar kotu bir saha olamaz. Koca İzmir'e yakışmayan bir sahada oynandı mac. Böyle olunca da iki takım içinde kısır bir mac oldu. Marka değeri, digiturk, milyon dolarlardan bahsedilen Süper Ligde böyle kötü zemin olması kalitemizi bir kez daha gözler önüne serdi.
  Gecen hafta bahsetmiştim ligin tek puan alamaayan takımı Manisaspor diye, hatta teknik direktor değişikliklerine gitmişlerdi. Hikmet Karaman ile cıktıkları ilk maclarında 3 puanla tanıştılar, hem de gecen hafta Sivasspor'a 6 tane atan Trabzonspor karşısında, hem de deplasmanda Trabzon'da, hem de daha 9. dakikada 1-0 geriye düştükleri macta, hem de 3-1 gibi bir skorla, burda Hikmet kimde bilinmez ama gercekten iyi iş cıkardilar tekrar lige tutunmak için. Bu noktada bir parantez de Makakula'ya acmak lazım. Bu adam gecen sene Kayseri'ye kiralık gelmişti Super Ligde gol kralı oldu, Kayseri yönetimi takımıyla anlaşamadı, sözleşme imzalayamadılar. Epey bir sure Trabzon ugrastı ama bonservisini (ki 3.5 milyon€du) yüksek bulup vazgectiler en sonunda Manisa kaptı. Mac da onun attıgı iki golle Manisa'nın olunca Trabzonlu yöneticiler mac sonunda neler düşündü acaba?

17 Eylül 2010 Cuma

Sezonun İlk Derbisi; Fenerbahce - Beşiktaş

2010-2011 Sezonun ilk derbisi bu hafta sonu Kadıköy'de oynanacak. Pazar günü 20:00 da oynanacak mac için ilk yorumlar Beşiktaş'ın favori oldugu yönünde, ama ne zaman bir derbi de bir takım favori gösterilse -bir de bu takım Fenerbahce'nin rakibiyse- kaybeden o oluyor. Favori gösterilmek oyuncular arasında rehavete, karşı takım için de ekstra motivasyona sebep oluyor sanırım. Beşiktaş'ın favori gösterilmesi bu seneye şansşı başlaması aslında, yapılan transfrelerle özellikle seyircinin takıma olan inancının artması, seyirciden de aldıgı güçle Beşiktaş'ın kötü oynadıgı macları da kazandılar. Yoksa iki takım arasında cok bir fark yok, ikisi de hala tam bir sistem oturtamadılar, Hala Schuster de Aykut da her maca birbirinden farklı onbirlerle cıkıyorlar, aralarında ki tek fark Schuster'in Başiktaş'ının bireysel yıldızlarının biraz daha becerikli olması sebebiyle barzi ktü oynadıgı maclardan 1-0 da olsa galip ayrılması, tam tersine Fenerbahce de bu tarz maclardan hep maglup ayrıldı. Ama bugune kadar bu tarz maclar önümüzdeki derbi için kıstas değil bence. Fenarbhce'nin saha avantajı varken bu sene epey mac kaybetmenin getirdiği stres dezavantajı var, Beşiktaş'ta ise işler tam tersine, deplasmanda olmaları nedeniyle dezavantajlılar ama kafaları biraz daha rahat, Fenerdeki kadar stres yok üzerlerinde. Peki bizim isteğimiz mi? Güzel futbol, zevkli bir mac ve bol gollü beraberlik:)

Gittim Gördüm Beğendim Aldım

Çoktandır Galatasaray Store'dan birşey almıyordum. En son parcalı Metin Oktay forması almıştım düşünün o kadar eski, gerci onu da aynısından 3 tane birden almıştım, hala taksitlerini ödemekteyim:) Birşey almıyordum çünkü alacak çok şey bulamıyordum yok da zira. Bu sezon takımız deplasmana giderken kırmızı polo yaka bir Tshirt giyiyorlardı, mutlaka denk gelmişsinizdir. Gecen gun store'dan gecerken baktım harbi başarılı bir çalışma olmuş. Şık, sade, dikişi, duruşu falan da güzel. Üstelik öyle abartılı bir şekilde amblem logo falan da yok. Hatta resimde gorulen yakada sarı renk de yok. Tek renk kırmızı sol goguste küçüçük bir şekil var sanırım 1908 serisinin logosuydu, kötü durmamış, günlük kullanım için de cok ideal, tavsiye edilir.

15 Eylül 2010 Çarşamba

12 Dev Adam


Türkiye 86 - 47 Fildişi Sahilleri (grup)
Türkiye 65 - 56 Rusya     (grup)
Türkiye 79- 77 Porto Rico(grup)
Türkiye 76 - 65 Yunanistan (grup)
Türkiye 87 - 40 Çin     (grup)
Türkiye 95 - 77 Fransa (son 16)
Türkiye 95 - 68 Slovenya (çeyrek final)
Türkiye 83 - 82 Sırbistan (yarı final)
Türkiye 64 - 81 Amerika (final)

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nın Türkiye'de olması başlı başına bir heyecandı bizim için, bu turnuvaya hem katılmak hem de kendi ülkemizde olması nerden baksanız müthiş bir olaydı. Her yönüyşe ayrı bir heyecanla hazırlandık. Kusursuz bir ev sahipliği yapıldı hiçbir aksilik, terslik ülke imajını zedeleyecek en ufak birşey olmadı. Basketbol takımımız ise günler öncesinden kampa girip bu turnuva için özel bir programla hazırlandı. Gerek takım olarak, gerek kondisyon olarak, gerek yürek olarak muthiş hazırlanınca federasyonlar bazında şu ana kadar yakalanan en büyük başarı geldi. Basketbolda Dünya ikincisi olduk, son macta Amerika'nın adından cekinmesek ve Kevin Durant denen insanötesi yaratık olmasa şampiyon da olabilirdik. Canları sagolsun bize bu sevinci, bu heyecanı, bu duyguyu yaşatan başta 12 Dev Adam olmak üzere herkese yürekten teşekkürler.

Bir Rüya Asla Sadece Bir Rüya Değildir

Carpe Diem # izle
2000 li yılların bağımsız, artık Nolan ismi ile özdeşleşmiş olan akıllara zarar filmi Mementonun ardından İngiliz yönetmen Christopher Nolan Başlangıç ile daha önce yaptığı gibi  kendini aşmaya devam ediyor... Memento'nun akabinde fazla iddalı olmayan ama yine de seyredini oldukça memnun eden, senaryosu kendisine ait olmayan tek film olan belki de bu sebeple tarzından oldukça farklı bir yerde duran Uyksuzluk'u yönettikten sonra artık herkesin bildiği üzere serinin özellikle 3. ve 4. filmleri ile sirk palyaçosundan farkı kalmayan, göğüs uçları olan Batman kostümlerin olduğu Batman serisini ayağa kaldırmaya koyulan Nolan her ne kadar Batman Başlıyor ile etkileyici bir dille alışılmış Batman formatının dışında  ama beklentileri de oldukça aşan sağlam bir film ile kafasındaki Batman dünyasına oldukça etkileyici bir giriş yapmış olsa da kimse (ben mesela ) Kara Şövalye gibi çok iyi bir devam filmi beklememişti sanırım. Zaten iyi olan ilk filme beklentilerin çok ötesinde bir devam filmi yaparak bu anlamda Terminator 2 ve Baba 2  (Alien 2'yi de sayabilirz belki) ile birlikte ilk akla gelebilecek bir avuç filmden birinin altına imzasını atmayı becermiştir yönetmen. İki Batman filmi arasındaki ünlü müzisyen David Bowie'nin gizemli ve dahi elektrik mühendisi Nicola Teslayı oynadığı Prestij ile de Nolan bizleri aslında film esnasında da devamlı belirttiği üzere dikkatli iziyor musun diyerek  tarzı olduğu üzere kasvetli bir atmosferin hakim olduğu  ilizyon, sihirin ve bilimin birbirine karıştığı bir hikayeye davet edip finaliyle seyredeni  ters köşeye yatırmış ve sinema dünyasında artık bir sonraki filmi merakla beklenen ciddi yönetmenlerden biri haline gelmiştir. Kara Şövalye ile de bu beklentileri hem gişe de hem de beğeni de fazlasıyla karşılayan yönetmenin senaryosu yine kendisine ait olan 10 senedir üzerinde çalışıyorum dediği yeni filmi Başlangıç sinema severler tarafından daha bir merakla beklenir hale gelmiş ve  o ilginç tema müziğinin de katkısı ile merak uyandıran fragmanları da görücüye çıkıp da bir de Kara Şövalyenin yönetmeninden diye de fragmanın sonunda yazıp da  bu şekilde pazarlanınca film daha da geniş bir izleyici profili tarafından merakla beklenir hale geldi.
Kasvetli bir havaya sahip bilimkurgu, gerilim temalı değişlik bir casusluk hikayesi olarak kabaca tarif edilebilecek olan Başlangıç bilinçaltının derinliklerine girerek, rüya olgusuna daha önce hiç denenmemiş bir ciddiyet ve orjinallikte yaklaşarak, rüya ile ilgili hemen herkesin bildiği ama pek çoğumuzun aklına pek de gelmeyen bazı gerçeklerin senaryoya hizmet edip yönlendirecek detaylar olarak  zekice kullanımı ve bir de bunun üzerine az ama gayet doyurucu olan ve adeta mest eden orjinallikteki aksiyon sahnelerinin de tabiri caizse cila niyetine kullanılması,  asıl adamımız üzerinden anlattığı trajik bir aşk hikayesi ile ve hatta hatta bazı dini motiflerden de fikir alınması ile farklı beğeni ve beklentilere sahip hemen herkesin beğenip etkileceniği, hakkında konuşacağı bir film olmayı beceriyor.
Karanlık ve kasvetli atmosferi ve senaryonun gerçekle gerçek olmayanın birbirinden ayır edilemez hale gelen yapısı ile akıl sağlığı pek de yerinde olmayan Gerçeğe Çağrı ve Azınlık Raporu gibi filmleştirilmiş kitapları da olan ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dick' in Ubik gibi kitaplarından tutun da kaba hatlarıyla 80 lerin ünlü dizisi Görevimiz Tehlikesine de benzetebileceğimiz satranç taşları gibi görev dağılımlı yapısı, Alex Poyrasın Matrix'e dahi esin olmuş yakın tarihli kült bilimkurgu filmi Karanlık Şehri ve tabii ki Matrixin kendisi gibi  farklı bir çok şeyden esinlenerek Matrix sonrasının son 11 yılının en orjinal filmlerinden birine imza atan Nolan bilimkurgu türünün en uçlarında dolaşarak seyircisini takip etmenin pek de kolay olmadığı, her izlendiğinde dahasının keşfedileceği bir filme, sıradışı ezber bozan bir dünyaya  bir bir labirente davet ediyor. Filme akılda kalan müzikleri eşlik ederken de Alman besteci Hans Zimmer ın neden film müzikleri deyince akla gelen ilk isim olduğunu (Ennio Morricone hariç tabi :) ) bir kez daha anlayıp Nolan'ın isabetli seçimlerinden bir diğerinin de Batman filmlerinden sonra tekrar Zimmer ile çalışması olduğunu görüyoruz.  Son Samuraydan hatırladığımız Ken Watabe Nolan' ın doğru tercihlerinden bir diğeri zira adam en karzimatık Japondur herhalde. Bir diğer isim Michal Cane ise Nolan'ın doğru giden bir şeyi bozmaya da düzeltmeye de gerek yok şeklinde düşündüğünden olsa gerek yan rolleri gönül rahatlığıyla emanet ettiği sağlam çınarı.  Leanardo Di Caprio içinse ne demek lazım ki, bir türlü sevemedim ama adam James Cameron dan tutunda Michael Scorsese'ye, Christopher Nolandan, Ridley Scott'a, Steven Spilberg' e kadar yetişebildiği, sinemayı yönlendiren ne kadar büyük isim varsa hemen hepsiyle çalıştı.
Yoruma açık finali ve yine yoruma açık gözden kaçan ve yakalan detayları ile izleyen herkesin farklı fikirlere sahip olabileceği, hemen herkesin diğerinden farklı bir detayı farkedip keşfedebileceği, farklı bir yönünden keyif alabileceği  Inception ile Nolan 10 yıl aradan sonra yeni Mementosu ile sevenlerini bir kez daha selamlıyor  ve artık tekrarların, devam filmlerinin ve yeniden çekimlerin  oldukça revaçta olduğu sinema dünyasına da sonrasında çokça referans olarak alınacak, gönderme yapılacak son derece orjinal bir fikir ekiyor ve yeni bir soluk getiriyor. Bize de bu filmden mest olup  bir sonraki Nolan filmini hevesle beklemek kalıyor.

# Filmi ben ilk izlediğimde düşüncem şöyle oldu Acaba biz geri zekalı mıyız? Çünkü cıkışta gerek başı gerek sonu gerekse ortası ile ilgili tartışırken konuyu anlamaya calışırken bu kadar seyi kurgulayıp ceken birileri var.
#Filmin yorumu Mehmet Okur'a aittir. Kendisine bu değerli düşüncelerini bizle paylaştıgı için çok teşekkür ederiz.
#Kendisinin daha önceki yazısına ulaşmak için bkz avatar

14 Eylül 2010 Salı

Türkiye Spor Toto Süper Lig; 4. Haftanın Ardından

Süper ligin dorduncu haftasının ardından öne cıkan iki takım var; bunlardan birisi Trabzonspor digeri de Bursaspor. Tarbzonspor sahasında Sivasspor'u tam 6 golle gecti, hen de gollerin hepsi birbirinden güzel izlemesi keyif veren goller. Özellikle Yattara'nın iki gol atması bu sene için birşeyler yapacagına bir ışık olması acısından sevindirizi. Zira Yattara son 8 senedir Trabzon'da olmasına ve bu surede dişe dokunur hiç birşey yapmamasına ragmen kendisine kaptanlık verildi, belki de bunun sorumluluguyla birşeyler yapma gayretinde. Bu gayreti de meyvelerini vermeye başladı.
Bursapor ise emin adınlarla devam ediyor yoluna, gecen sene kazanılan şampiyonlugun ardından herkesin beklentisinin aksine boş cıkmadılar, havaya girip bu sene dibe cakılmadılar. Aksine aynı ciddiyetle devam edip ligin su anda puan kaybetmeyen tek takımı oldular. 4'te4 yapmakla kalmayıp bu 4 macta sadece 1 gol yediler, onu da bu hafta. Bu haftaki Eskişehirspor macı nasıl bir oyun disipliniyle oynadıklarının en buyuk göstergesi. Zira ilk yarı 1-0 geriye düşmelerine ragmen, 70. dakikadan sonra oyunu cevirmesini bildiler. En başta inanc ve disiplin olmak üzere büyük takımlarda olması gereken herseye yavas yavas ve emin adımlarla sahip olma yolundalar. Bu yolda bugun tarihlerinde ilk kez Şampiyonlar Ligi macına cıkıyorlar, Türkiye'nin şamiyonlar Ligindeki tek temsilcisi olan Bursaspor'a yurekten başarılar diliyorum.
Galatasaray ise Metin Oktay'ın bolca anıldıgı gecede, Gaziantep ile karşılaştı. Mac öncesinde ve mac boyunca Metin Oktay vardı heryerde. Tribunde dev formalar, pankartlar, yazlar, resimler.. Yanlızca b,r detay atlanmış bu maca cıkılmadan once herkesin beklentisi Metin Oktay ile özdeşleşmiş olan parcalı formanın giyilecegiydi. Ama bunu Gaziantepspor'a bildirmeyi unuttukları için renk uyumundan dolayı bej renk formayı giymek zorunda kaldılar. Maca gelince Galatasaray aynı Galatasararay tek fark 1 golle galip gelinmesi. Birde transferin son gunlerinde alınan Misimovic ve İnsua'nın azıcık da olsa oyuna katkıları ama genel olarak performans cok kotu. Hucumda etkili olunmadı bir turlu gerci bunda Gaziantep'in 4 defans oyuncu onlerinde 2 ön libero ile oynamaları da etkili oldu belki ama yine de Rijkaard'ın takımından özellikle hucumda daha cok varyasyonlar beklenirdi dogrusu. Macın en etkili isimleri Misimovic, Insua ve Kewell'dı, etkili dediysek kötünün iyisi anlamında. Cok seyler beklenen Elano ise yine aynı hayal kırıklıgıydı, öyle ki onun yerine oyuna giren Aydın daha cok iş yaptı. 

Bu haftanın en yaralı takımı ise Fenerbahce oldu, Kayseri karsısında alınan 2-0lık malubiyet ve kotu futbol hemen bizim ac medyanın Aykut'u topun agzına koymasına neden oldu. Ardı sıra cıkan haberler de cabası. Fener de kazan kaynıyor, Aykut'un ipi her an cekilebilir, Bir aylık ömrü kaldı.. Yazana yazana bir yerde azıcık başarısızlık gormesinler ac kurt kesiliyorlar hepsi. Tuhaf bir sekilde Fenerbahce'de Aykut'un başarılı olmasını istiyorum ben, bunun nedenlerini de yazacagım ileriki gunlerde. Şu an için tek bir konu var ki o da Aykut için işler iyi gitmiyor. Onmuzdeki hafta oynanacak olan Beşiktaş derbisinde alınacak çok kötü bir sonuc Fenerbahce'de ki hayatını başlamadan bitirebilir. Fenerbahce'de tüm bunlar olurken Beşiktaş'ta ise tam tersine herşey yolunda gidiyor. Bu hafta Querasma'sız cıktıkları Ankaragücü macından 4 golle galip ayrıldılar. Sadece Q7'den ibaret değiliz takım oyunu oynuyoruz mesajını verdiler.
*Büyük takımlarda bunlar olurken ligin dibinde yer alan Manisaspor 4. haftayı da puan alamadan geciren tek takım oldu ve super ligdeilk fire verildi. Teknik direktor Hakan Kutlu dönemi bitti, yerine 'büyük kurtarıcı' Hikmet Karaman geldi.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Bayram Gelmiş Neyime


Son iki yıldır ki bu da yaklaşık beşinci bayrama denk geliyor, iş nedeniyle İstanbul'dayım. Bu nedenle bayramın artık normal bir gunden farkı kalmadı benim için. Eskiden bayram deyince bambaşka bir heyecan oluşurdu, tatlı bir telaş, ayrı bir mutluluk dolardı insanın içine. Bayram gelmişti mutlu olmak zamnıydı, el öpme, şeker, tatlı, harclık zamanıydı. Gerek artık eşşek kadar olmuş olmaktan, gerekse iş yüzünden hayatı kacırmaktan olsa gerek bayram ya da normal bir gunun nerdeeyse hiçbir farkı kalmadı. Düşünün bayramın üçüncü günü bugun ben kimsenin elini öpmedim henuz. Akraba ziyareti desen burda hiç akrabam yok, ancak dostlarla zaman gecirip avunuyoruz bayramda biz de ama o da tutmuyor önceki bayramların yerini. Zaten normal zamanda da buluşup zaman geciriyorsun arkadaşlarınla. Apartman desen zaten herkes kendi havasında kimse kimseyi tanımıyor -her ne kadar bu bir yandan iyi olsa da boyle zamanlarda kötü de olabiliyor- Bu el öpme konusuna fena taktım ben onun için bugun bitmeden gördüğüm ilk amcanın eline yapışıyorum bayramını kutlamak için. Ne de olsa bayramlar el öpmek içindir, gönül almak içindir, hoşgörüdür, sevgidir, affetmektir, mutlu olmaktır.

10 Eylül 2010 Cuma

Çok Konuşan Spikerler


Malumunuz bu sene Lig Tv 9 macı birden canlı yayınlıyor. Bu yüzden cogu mac stad yerine studyodan anlatılıyor. Yeterli sayıda mac anlatacak spiker olmadıgından olsa gerek, aynı spikerler bir gunde farklı şehirlerden üç macı anlatıyor. Hadi bu konuda anlayış gösterilebilir, gerci 9 yıldır bu işi yapan şirketin hala kendine mac anlatımı konusunda yeterli sayıda spiker bulamaması da ayrı bir mevzu ama konumuz o değil. Hem spiker az hem de beş takımın maclarında her macı iki kişi anlatıyor Lig Tvde. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu tadında bir uygulama. Hadi buna da tamam diyelim de bu ne çenedir be kardesim, bir dakika susun ya. Yok biri sussa digeri başlıyor hem de her detayı gerekli gereksiz herseyi anlatıyorlar. Sag kanadın caprazında, ceza yayının dışından, kale cizgisinin karşı paralelinden, altıpasın sol capraz tarafından vs de vs gidiyor boyle. E be adam radyoda mac anlatmıyorsun ki sen, zaten biz goruyoruz nerde oldugunu, pozisyon gözümüzün önünde niye bir daha tasvir ediyorsun geri zekalıya mac anlatır gibi. Azıcık akışına bırak izleyelim yaşayalım yok, on saniye bir susun bir tribunlerin sesini duyalım direklerin topun sesi gelsin o da yok, imkansız. Mac izlerken sadece spikerlerin sesinden başın şişiyor düşün yani. Bir de iki kişi olunca olayı yorumlamaya da başladılar, kardesim sen macı anlatacaksın yorumcular senden sonra yapıyorlar zaten o işi. Eskiden bir tane spiker olurdu bir tane de devre arasında ya da arada fırsat olursa yorum yapacak kişi takılır izlerdik. Şimid ise bunlardan fırsat bulabilirsek macı izleyebiliyoruz. Bir de iki kişi olmanın verdiği gazla işi iyice geyige dönüştürdüler espriler havada ucusmaya basladı maşallah. Sanırım kurdukları cümle başına para alıyor bu arkadaşlar, zira bu kadar cok konuşmanın başka mantıklı acıklaması olamaz.

9 Eylül 2010 Perşembe

Bugün Bayram



Sen gittin gideli
İçimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta
Cennette meleklerle
Bizi düşler ağlarsın

Bugün bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi

Sen yaz geceleri
Yıldızlar içinden ara sıra
Bize göz kırparsın
Sen soğuk günlerde
Kalbimi ısıtan en sıcak anımsın

Bugün bayram
Erken kalkın cocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi

Bugün bayram
Çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramlarda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler


# Bir şarkı bayram ile özdeşleşir mi? Her ne kadar neşeli temposu sebebiyle bayram şarkısı sanılsa da Barış Manço'nun bu güzel şarkısı, bir babanın çocuklarını alıp karısının mezarını bayram sabahı ziyaret edişini anlatan hüzünlü bir şarkıdır. Aslında bayramın özünü anlatan bir şarkıdır. Tamam neşedir bayram, sevgidir, coşkudur, sevinçtir, şekerdir evet ama biraz da hatırlamaktır bayram, unutmamaktır sevileni, yüreğinde olanı. Bir şekilde belli etmektir bayram onu unutmadıgını, gerek bir selam, ile gerek bir dua ile. Herkesin Ramazan Bayramı Kutlu Olsun,  hiçbir sevdiğinizi ihmal etmeyin bu bayram.

Olimpiyattan Kadıköye

2005 yılıydı Galatasaray Olimpiyat Stadı'nda oynama kararı almıştı, stad yeni tamamlanmıştı, ama sadece stad tamamlanmış yollar camur revan içindeydi, ama olsundu Galatasaray ordaydı gittik peşinden. İlk karşıdan cıkınca karşımıza yok artık dedik, bu da ne uzay üssü gibiydi farklıydı bambaşkaydı. Daha karşıdan bakarken büyülenmiştim cok ihtişamlı bir yapıydı. Yaklaştıkca heyacanlandık, görünce kamaştık. Ama gelgelelim gorundugu kadar da boş bir yapıydı, ilk kale arkasından destekledik takımı ne birşey gorebildik ne diger tribunleri duyabildik. Sonra maratona aldık bileti bu seferde goruyorduk bişeyler uzakta, 75bin kişi doldurduk stadı ama etki sıfırdı.Olmamıştı olmayacaktı, hiçbir artısı yoktu buyuktu 80bin kişi alıyordu ama hayatta gidilecek gorulecek yer değildi.
Sonra Sami Yen'e döndü Galatasaray nihayet, orası Sami Yendi evdi yuvaydı, mabetdi. Herseyi ayrı bir güzeldi. Ulaşımı kolay, girişi kolay, cıkışı rahattı. Ne aaykta camur oluyordu, ne sırtta üşüme. Şehrin göbeginde üstelik eve de 20 dakika mesafede, 18:30'da evden cıkıp 19:00'daki maca yetişilibeiliyrdu metrobüs sayesinde. Stad kavramı Sami Yendi benim için, ne ötesi ne berisi.
Sonra oldu ya bir gün İnönü'yü merak ettim, fırsat oldu Türkiye-Honduras macı, aldık tribundeki yerimizi. O hep televiyondan gördüğümüz rakip takıma dar eden tribuneri yerinde gorelim dedik. Aynı Sami Yen gibi kolayca vardık tramvaydan inip. Bogazın dibinde mac izleyecktik, eski ve tarihi bir staddı. Milli mac oldugundan olsa gerek hiç bir hareketlilik yoktu, ne etki ne tepki hersey sıfırdı. O zaman anlaşıldı ki İnönü'yü inönü yapan Çarşı'ydı.
Son olarak Kadıköy kalmıştı ziyaret edilmeyen o da kısmet oldu Türkiye - Belçika macıyla. Yanından belkide onlarca kez gecip de bir turlu içine girilemeyen stada gittik gecen gun. Daha ilk anda adamlar yapmış olum dedik, ne olimpiyat gibi sahayla tribunler alakasızdı ne inönü gibi tarihi eser tadında. Gerçi sonradan parca parca yapıldıgından olsa gerek akustikte bir problem vardı ama tribunlerin sahaya yakınlıgı, görüş acısını muazzam kılıyordu. Tek eksiği zeminiydi ki nereye bassan cukur oluyordu, yakından gecen derenin etkisi olacak ki çim bir turlu tutmuyor sanki bataklıkta mac yapılıyordu. Fenerbahce yönetimi bu sorunu bu yaz cözecekti ama pek çözülmüşe benzemiyor. Eger istanbul için konuşmak gerekirse daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Ramazan Ayı


Koca bir ramazan ayı daha geride kaldı, gecen sene 19 Eylül'de Sahur, iftar, pide başlığıyla bir yazı yazmıştım, ramazanın son guydu, bu sene ise 8 Eylule isabet etti aynı gun. Her sene 10 gun kısalan ramazan ayı seneye tam Agustos ayının başından sonu olacak. Bu sene 11 Agustos'da başlamıştık ilk oruca, bundan sonra önümüzdeki on yıl boyunca yaz aylarına denk gelecek. Gerek surenin uzun olması, gerek yaz ayının sıcaklıgı ve nem ve dolayısıyla susuzluk oruc tutmasını zorlaştırsa da imkansızlaştırmıyor. Sonucta Ramazan ayı sabır ayıdır, insanın sabrını ve dirayetini ölçer. En zor şartlarda bile dayanabiliyormuyuz sabır gösterebiliyor muyuz önemli olan odur. Evet belki şansız bir nesil olduk bu yüzden ama bir cok konuda o kadar şanslıyız ki bunu da mazur gormek gerekir. Gerci ramazan aynın farkında olmadan geciren bir nesil de var aynı zamanda ama olsunbenim sözüm farkında olan kısma. Ramazan ayı her ne kadar aclık ve susuzluk nedeniyle zor gecse de kendine özgü tadı, kendine özgü yeriyle her zaman bambaşka bir yeri vardır toplumumuzda. Şu pide mesela yılın 365 gunu alınabilir fırından ama ramazandadır onun tadı. Davulun sesi, top patladı mı telaşı, mahyaların ışıltısı hersey başka güzeldir bu ayda. İnsanlar arasında ki hoşgörğü de hat safhadadır cunku sadece bedene değildir sabır bu ayda ruha da sabır gerektirir bu ay. Ne mutlu bol bol sabır gösterene, herkese nice ramazanlara erişmesi temennisiyle.

6 Eylül 2010 Pazartesi

2010 - 2011 Transfer Dönemi; Beşiktaş

Şöye bir gercek var ki taraflı tarafsız kime sorsanız bu yazın transfer şampiyonu Beşiktaş'tır, beklenenden üst düzeyde ve kaliteli işler cıkardılar bu dönemde. Hem işe yarayacak, hem dunya capında yıldıuzlar aldılar. Sanki zamanında Tabata'ya 8.000.000€ veren zihniyet gitmiş, yerine nereye, kimi, ne kadara alacagını bilen birileri gelmiş Başiktaş yönetiminde. Hal boyle olunca hem kaliteli, hem usta, hem de fiyat olarak uygun kişileri getirmeyi başardılar Beşiktaş'a. Bu isimlere bakacak olursak;
Gelenler;
Bernd Schuster: Bu sene Beşiktaş için en önemli hamledir şüphesiz. Mustafa Denizli ile bir sene daha yurumeyecegi belliydi, zaten Mustfa Denizli istifa etmeden anlaşılmıştı Schuster'le. Schuster kendisi agzından kacırdı bunu bir sohbetinde. Saglıgı bahane edilip istifa ettirildi Denizli, isabetli de davranıldı bence. Boyşe bir takım kuruyorsan başına da Schuster gibi birisini koyacaksın.
Mehmet Aurelio:  R. Betis'den hem de bedelsiz olarak alındı Aurelio, oyun yapısını hepimiz biliyoruz gercekten faydalı bir oyuncu, o da ülkemizi biliyor, ayrıca yabancı kontenjanından da goturmemesi en buyuk artısı. E daha ne olsun diyesi geliyor insanın, bence cok mantıklıca düşünülmüş bir transfer.
Fatih Tekke: Oynadıgı takıma cok sey katacak birisi, formda bir Fatih Tekke Türkiye şartlarında her türlü iş yapar. Cok yerinde bir transfer olmuş. Orta saha Fatih'i iyi besleyecek bir orta saha oldugu için cok faydalı olacagını düşünüyorum.
Guti Hernández: Konuşmaya bile gerek yok Beşiktaş'ın bu sene ki transfer başarılarından biridir. O adamı Türkiye'ye getirip Beşiktaş forması giydirmek gercekten büyük iştir. Futbola Real Madrid alt yapısında başlayan Guti Real'de 16 yıl boyunca grev alıp yaşamadıgı tecrube kazanmadıgı kupa kalmamıştır. Bçyle bir ismi Beşiktaş'a kazandırmak gercekten büyük iştir.
Ricardo Quaresma: Yıldız bir oyuncu almak önemlidir bu oyuncuyu hayatının en verimli cagında takıma kazandırmak ise marifet. 1983 dogumu olan Querasma, su ana kadar Sportng Lisbon, Barcelona, Porto, Inter, Chealsea(kiralık) ve inter'de oynamıştır. Henüz 27 yaşında olması gelir gelmez takıma uyum saglaması bundan sonra neler yapabiliceginin kanıtıdır aslında. Hagi'nin Galatasaray'a gelişi gibi tribunleri de ateşlemiştir.
Roberto Hilbert: 1984 dpgumlu Alman futbolcu ismi pek fazla bilindik olmasa da su ana kadar oynadıgı birkac mac gostermiştir ki oyle boş bir futbolcu değildir. Son 4 yılda Stutgart formasıyla 120 macta gorev alması devamlılıgı olan bir futbolcu oldugunun kanıtıdır.
Cenk Gönen: Gelecege yatırım için Denizlispor'dan alınmış kaleci, tutar tutmaz belli olmaz ama gelecegi de dusunerek arada boyle isimlere sans vermek gereklidir.
Ersan Gülüm: Beşiktaş'ın bu sene tek gereksiz transferidir, evet genc oyuncu almak mantıklıdır ama Adanaspor'dan genc oyuncuyu kiralamanın ek mantıklı tarafını goremedim ben şayet satış opsiyonu alınmadıysa. Normalde olan surec genc oyuncular buyuk takımlardan Anadolu takımlarına orda daha cok şans bulup pişmesi için yollanırken Ersan Adanaspordan Beşiktaş'a kiralanmıştır.
Gidenler;  Beşiktaş yabancı kontanjanı nedeniyle Tello'yu Eskisehirspora vermiştir. Beşiktaş'ın gecen seneki kadrosunda cok rahat yer bulabilecek bir isimdir Tello, ama bu sene gerek kadro derinliği gerekse yabancı kontenjan sıkıntısı nedeniyle satılmıştır. Gordon Schildenfeld, neden alındı nasıl alındı ne işe yaradı bilinmemektedir, gelişi gibi gidişi de sessiz ve derinden olmuştur. Olan sadece gecmiş senelerde de oldugu gibi klubun paralarına olmuştur. Anthony Seric; Gordon için soylenenlerin hepsi onun için de gecerlidir. Serdar Özkan, sözleşme uzatılmadıgı için Gaşatasaray ile anlaşmıştır. Bu kadroda zaten yer bulması imkansızdı gidişine hiçbir Beşiktaşlı üzülmemiştir. Batuhan Karadeniz, bir insan hem yetenekli olup hem aptal olur mu, maalesef oluyor işte, bir yıldız gibi parıl parıl parlayacagı bir yaşta gece alemi disiplinsiz hareketelri nedeniyle kendini sıradan bir topcu kalitesinin altına düşürmüştür. Bu yüzden de yol verilmiştir kendisine, bu olaya cok içerleyen sevgili Batuhan; Sorun değil iki yıl sonra 8.000.000€ verip geri alırlar gibi bir acıklamada bulunmuştur. Egri oturup dogru konusmak gerekirse bu Batuhan'ı ben halı saha macına bile almam ama kendine ceki düzen vermiş Batuhan her takıma faydalı olabilecek bir oyuncudur. Bunlar dışında Erkan Kaş, Can Erdem, Emre Özkan, Erkan Kaş, Sezer Özmen, Orhan Gülle, Kenan Özer, Erkan Zengin, Korcan Çelikay Beşiktaş ile yolları ayrılan futbolculardır.

*Sonuc olarak Beşiktaş bu sene tarihinin en iyi transferlerini yapmıştır geriye tüm iş Schuster'in bu oyunculardan bir takım oluşturmasına kalıyor. Bunu başarabilecek karizma ve tecrubeye sahiptir Schuster, ama bunu Türkiye'de başarmak ayrı bir iştir, orası da ayrı bir konu.

5 Eylül 2010 Pazar

Kadir Gecesi




 Kadir Suresi; 
  • Doğrusu Biz, onu (Kurân'ı) Kadir gecesinde indirdik.
  • Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen?
  • Kadr (Kadir) gecesi; bin aydan daha hayırlıdır.
  • O gece Rab'lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner.
  • Artık o gece bir esenliktir gider... Tâ [ki] tan ağarana kadar...
Kadir Geceniz Mubarek Olsun

2010 - 2011 Transfer Dönemi; Galatasaray Gelenler


2010 - 2011 trarnsfer dönemi daha başlamadan transfer calışmalarına başlamıştı Galatasaray bu dönem. Ama gel gelelim son gunu tamamlayabildi hem de kadro sıkıntısı yüzünden Uefa'dan elendikten sonra. Bu saatten sonra neye yarar, Avrupa'da yokuz evet dogru zaten bu takım olgusuyla en fazla gecen senelerdeki kadar gidebilirdik Avrupa'da da. Aslında Galatasaray'a lazım olan cok buyuk paralar harcayıp cok tanınmış oyuncuları getirmek değil. Sadece lazım olan yerlere gerekli takviyeler yapıp takım ruhunu yakalamak. Takım olmadıktan sonra ne kadar bireysel yıldızınız olursa olsun işe yaramıyor bazen. Geri takım olabilmek için de en 2 3 tane yıldıza da ihtiyacınız var orası da ayrı. Trasnfer de bu sene tarnsfer denince akla gelen isim olan Haldun Üstünel'i yolladı Galatasaray. Öyle olunca da taraftarın pek bir beklentisi kalmadı bu konuda. Yine de son gun de olsa son iki transferle teselli bulundu bu sezon için. Bu sene alınan oyunculara bakacak olursak;


  • Ali Turan (26): Devre arasında Kayseri'den alınmak istenen Ali Turan için Galatasary yönetimi ile Kayserispor yönetimi anlaşamayınca transfer için sezon sonu beklendi. Ali turan Kayseri ile sözleşme yenilemediği için kadro dışı bırakıldı, her ne kadar Galatasaray'a sezon sonunda bonservis bedeli odenmeden gelse de gözle görülür biçimde mac eksigi var. Kondisyonuna ulaşması için cok çalışması, surekli oynaması lazım. Şu an ki goruntusu itibariyle gerek Sabri'nin yoklugunda sag bek de oynatıldıgı için gerekse futboldan uzunca bir sure uzak kaldıgı için Kayseri'de ki gunlerini mumla aratır durumda. Eksiklerini tamamlarsa arkadaşlarıyla da uyumlu olursa birşeyler yapabilir belki ama cok zor. Hele Rijkaard'ın şu an ki oyun yapısında imkansıza yakın. Rijkaard'ın istediği bek midir kendisi tartışılır, am yokluktan oynar mı oynar.

  • Musa Çagıran (18): Henuz 18 yaşında Altay'dan alındı, defansif orta saha kendisi. Mehmet Topal'ın gidişiyle belki yerini tutar diye alındı. Onunde uzunca bir zaman var kendini gostermek için, inşallah gosterir ki Galatasaray'ın sıkıntılı oldugu bir yerde oynuyor, bir dikiş tutturursa önü açık.

  • Serdar Özkan (23): Futbola Beşiktaş'ta başladı, arada İstanbulspor, Akçaabat Sebat, Samsun maceraları oldu. 2007 sezonundan beri oynamaya çalıştıgı Başikteş'ta hiçbir varlık gösteremedi, taraftarla yıldızı barışmadı olmadı gelmedi gitmedi, birşeyler eksik kaldı hep. Kanatda görev alıyor, Arda ile cok iyi arkadaşlarmış, özel hayatlarında ne kadar iyi olurlarsa olsunlar Pes'de birbirlerine ne kadar gol atarsa atsınlar bir önemi yok önemli olan bu uyumu saha içine yansıtabilmeleri, kendisinden pek bir beklentimiz yok Arda onun da yerine bir bucukluk oynar belki.


  • Çağlar Birinci (24) : Ugruna Denizli'ye alt yapıdan tam dört tane adam verildi. (Erhan Şentürk, Murat Akça, Semih Kaya, Serdar Eylik-kiralık- ) Böyle olunce epey beklentiye giriyor insan bu kadar mı önemliymiş bu adam diye. Defansın soluna Hakan Balta'ya alternatif olsun diye allındı belki de eger öyleyse olamamış ki gittik bir tane daha sol bek aldık bakalım akıbetini zaman gösterecek. Bana elimizde patlayacak bir adammış gibi geliyor ama inşallah ben yanılırım.

  • Mehmet Batdal (24) : Futbola 1999 yılında Bucaspor’un altyapısında başlamış profesyonel olmasının beşinci yılında yani gecen sezon attığı 16 golle Buca’nın Süper Lig’e çıkmasında büyük katkı sağladı. Avantajı 1.95′lik boyu ve güçlü fiziği dezavantajı ise son vuruşlarındaki etkisizliği, eger cift fırvet oynayacak olsak belki faydalı olabilir ama bu sistemde kendini bile gösteremeden kaybolur gider gibime geliyor benim.

  • Lorik Cana (27) :Futbola Paris Saint Germain'de başlamış Marsilya'da 5 yılda 122 macta gorev almoş ayrıca kaptanlık yapmiş, sonra bir yıl Sunderland'de 31 macta gorev almış, lider özelliği ve devamlılıgı olan bir oyuncu.. Kendisi hakkınsa şu ana kadar sert oyun yapısı ve cok sarı kart görmesi dışında tek bir olumsuz birşey duymadım ama su ana kadar olumlu birşey de görmedim, uyum surecinde oldugunu düşünüp cok sey beklediğimiz oyuncu.

  • Juan Pablo Pino (23) Sadece transfer yapmak için alınmış bir oyuncu gibi geldi bana maliyeti de ucuzmuş hadi alalım denildi alındı gibi bir his var içimde. Adını daha önce duymamıştım biraz araştırınca Kolombiya milli takımının on numarası oldugunu  sag kanatta oynadıgını ogrendim. Kolombiya'da sevilen bir oyuncuymuş lakabı da sihirbaz anlamına gelen El Mago'ymuş. Sanırım Kolombiya'nın Serdar Özkan'ı kendisi. Sağlık ekibinin kontrollerini tamamlayamadıgı oyuncu, salonda calışmaktan başka birşey yapmadı su ana kadar. Henuz bir sihrini görmedik Keita'nın gidişiyle ona alternatif olarak alınmış ama benim korkum Tobias Linderoth'un yerini doldurması. Keita'dan sonra o bolgeye geldiği için Galatasaray taraftarı tarafından hiçbir zaman tam anlamıyla sevilemeyecek her fırsatta deli gibi eleştirelecek futbolcu. 

  • Emiliano Insúa (21) : Bu sene transferine en cok sevindiğim oyunculardan biri ne de olsa Liverpool'dan geldi. Gecen sene kiralık oyunculardan agzı yanmış Galatasaray'ın Liverpool'dan kiraladıgı oyuncu satın alma opsiyonuyla tabi. Kendisi transferi daha acıklanmadan twitterine "istikamet istanbul, devamlılık istiyorum, umarım her şey iyi gider!" diyerek bizleri heveslendirmiştir.  Liverpool'da Paul Konchesky'nin gelişi, Fabio Aurelio'nun iyileşip sözleşme uzatmasıyla bu sene de biz de gözterecegi performansla sol bekin vazgecilmezi olmasını umdugum oyuncudur. Umarım hersey iyi gider hem onun için hem bizler için.

  • Zvjezdan Misimović (28) : Wolfsburg'un Juventus'dan Diego'yu almasıyla Galatasaray'ın bu sene ki en bomba transferi olmuştur. Kendisi için takımına 7.000.000€ bonservis bedeli 3 taksitle ödenecektir. Ayrıca kendisine de yıllık 2.100.000€ verilecek olup 4 yıllık anlaşma saglanmıştır. Bu sene kendisinden oyunu kurucu yonunun de agır basmasıyla cok sey beklenmektedir. Hatta Rijkaard'ın 4-3-3'ten vazgecip oyun planını bile kendisine gore kuracagı ve 4-2-3-1 de üçlü orta sahanın göbeğine yerleştirilecegi söylenmektedir.Eger öyle olursa ve tutarsa önümüzdeki 4 yıl boyunca bir on numara transfer edilmesi söylemlerinin önüne gecmesi beklenen futbolcudur. Taraflı tarafsız herkesin begendiği transferini takdir ettiği bir oyuncudur. Uefa Kupasına veda eden Galatasaray yönetiminin taraftarın agzına caldıgı baldan fazlası olur umarım
* Sonuc mu? 15 oyuncu gönderilip yerine 9 oyuncu alınmış, istikrar yolunda emin adımlarla koşmaktayız.

3 Eylül 2010 Cuma

Yeni Bir Sayfadan Sana Bakmak



 Yeni Bir Sayfadan Sana Bakmak

Herşey yapılabilir
Bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin, uçurtma mesela.
Altına konulabilir
Bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
Sallanan bir masanın.
Veya şiir yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa
Bir ömür üzerine..

Bir beyaz kağıda
Herşey yazılabilir,
Senin dışında..
Güzelliğine benzetme bulmak zor,
Sen iyisimi sana benzemeye çalışan
Herşeyden:
Bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor.
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin..
Ve benim
Bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim..
Anlarım bitkiden filan
Ama anlatamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz çok..
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden, açan soran, bere budak yok
Bir şiir istersin
"içinde benzetmeler" olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel birşey yok

Uzun bir yoldan gelen
Tedariksiz, katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Herşeyi anlattım..
Olan olmayan, acıtan sancıtan..
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Severadım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine..

Sana bakmak
Suya bakmaktır..
Sana bakmak
Bir mucizeyi anlamaktır..


Sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor
Çünkü bilenler hatırlar..
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvan değil tüccarlardır
Sen öyle göz,
Sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken,
Sana şiir yazmak ahmaklıktır..

Bir tek söz kalır
Dişlerimin arasından
Ben sana gülüm derim
Gülün ömrü uzamaya başlar

Verdiğim bütün sözler
Sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz..
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak
Bir beyaz kağıda bakmaktır.
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak
Suya bakmaktır..
Gördüğün suretten utanmak..
Sana bakmak
Bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır..
Sana bakmak
Allah’a inanmaktır.

             Yılmaz Erdoğan

2 Eylül 2010 Perşembe

Bu Kadar Basit


Yıllardır bir transfer klasiğidir furbolcu en son hangi takıma imza atarsa, doğuştan o takımın taraftarı olur birden. Hemen acıklamalar izler imzanın peşini, küçükülükyen beri o takımın taraftarı olunur her fırsatta özellikle dile getirlir. Hatta eski takımına camur bile atılır surf yeni takımın taraftarına sempatik gorunmek için. Cok geriye gitmeye gerek yok daha bu yaz Caner Erkin örneğinde oldugu gibi. Kardesim sen futbolcuysan profesyonelsindir kimseye acıklama yapmak zorunda değilsin, özellikle o konunun üstüne vurgu yapmak zorunda da değilsin. Yarın o  klupten başka takıma transfer olursan bu seferde doğustan o takımın taraftarı mı olacaksın.Sen oynadıgın futbola aldıgın paraya baksana boyle kaypak ifadelere hiç gerek yok aslında. Bu konuda gecenlerde gazetenin tekinde cok gğzel bir başlık vardı; Stoch doğuştan fenerbahceliyim dedi diye. Velhasıl bu konuda şimdiye kadar yapılmış en baba, en harbi, en delikanlı acıklama Beşiktaş'ın son transferi Fatih Tekke'den geldi; “Açık söyleyeyim, ben Trabzonsporluyum. Ancak şu andan itibaren bu formayı giyiyorum ve bu forma için ne gerekiyorsa yapma zorunluluğum var. Beşiktaş’a katkıda bulunmaya geldim. İnşallah camiada sevilen bir Fatih Tekke, hem de formda bir Fatih Tekke olurum” dedi. İşte olay bu kadar basittir, bundan ibarettir diyorum. Cok mu zor bunu demek, gerci Fatih Tekke de ben doğuştan Beşiktaşlıyım dese kimse inanmazdı orası ayrı da cıkıp yüreklice hem de daha imza töreninde cıkıp ben Tarbzonsporluyum demesi on numara bir harekettir,

1 Eylül 2010 Çarşamba

Mehmet Topal


Transfer döneminin ilk gununden son gününe bambaşka bir transfer hikayesi bu; 2006 yılı yazıydı, transfer döneminin son günü Galatasaray'a alınmıştı Mehmet Topal. Transferin son günüydü, japon futbolcu İnamoto ile birlikte dahil olmuştu takıma, bir de sözleşme töreni yapılmıştı ikisine birden, tüm gözler Inamoto'nun üzerindeydi, kimsenin herhangi bir bilgisi yoktu onun hakkında. Sadece son gun alınan hadi bunu da alalım tadında bir isim olarak görülmüştü. O yüzdendir ki basın toplantısında tek bir soru bile gelmedi ona. Onun hakkında herhangi bir talep herhangi bir roöportaj istegi gelmemişti. Adı sanı duylmadık biriydi ne de olsa.


Ama o takmadı bu konuyu kafasına pek fazla, 11 yaşında Malatya’da bir toprak sahada 38 numara ayağına içine karton sıkıştırılmış 43 numara kramponları geçiren bir çocuktu o... 16 yaşında Malatya’dan Çanakkale’ye gurbet yollarına düşen, ikinci gün, bozmadığı valiziyle arkadaşlarının otogardan çevirdiği bir genç.. 20’sinde Çanakkale’de bir pastanede -hem de transferin son gününde- telefonu çalan ve karşısında Adnan Sezgin’i bulan bir adam... Ve bir anda kendini Galatasaray'da buluşu.. Hasan Kabze gibi Fevzi ELmas gibi Canakkale Dardanel'in türk futboluna kazandırdıgı en son yetenekti.. Hırslıydı, azimliydi tek işi hayattaki tek secenegi futbol oynamaktı o da hayellerinin peşinden koştu hep. Surekli adı Mehmet Polat ile Mehmet Topuz ile karıştırılıyordu ilk gunlerde o da Galatasaray dergisine verdiği ilk röportajında adımı ezberletmeye geldim demişti.
Öyle de yaptı, kısa surede calışkanlıgı oyun disipliniyle ön plana cıktı. Kendisiyle birlikte gelen Inamoto'nun adını herkes unutmuşken Mehmet Topal adı kazındı akıllara kısa bir süre içinde. Uzun bacaklarıyla örümcek lakabını aldı kısa bir surede. Milli takıma secildiği ilk gun Uefa'nın da manşetindeydi.tam 4 yıl kaldı Galatasaray'da ilk yıl Eric Gerets ile pek şans bulamasa da ikinci yıl Feldkamp ile Tobias Linderoth'un yedeği olsa da Linderoth'un sakatlanıp sezonu kapatmasıyla birlikte ilk onbire dahil oldu. Oldu da sonradan kimse tahmin edemeyeckti bu dahil oluşla ilk onbirin vazgecilmezi olacagını.  Galatasaray'da süren yükselişi onu milli takıma kadar taşıdı. Euro 2008 kadrosunda yer aldı. Hatta o turnuvada Servet ve Gokhan Zan'ın sakatlıklarından dolayı Emre Aşık'la birlikte stoper mevkiinde başarıyla görev almıştır. Euro 2008'deki performansıyla dikkatleri tamamen üzerine ceken Mehmet Topal için artık hedef Avrupa'da bir klupte oynamak olmuştur.
Hem ön libero da oynayabilmesi, hem uzaktan sert ve etkili şutlar cekebilmesi, hem de sürekli kendini geliştirmesiyle bircok Avrupa klubunun de ilgisini cekti Mehmet Topal..Galatasaray da boş durmayıp zaten devam eden sözleşmesini 2008 yılının ortasında 2013 yılına kadar uzattı. Bu sure zarfında Everton başta olmak üzere bircok Avrupa klubunun Mehmet Topal konusunda girişimi olmuştur.Henuz 2010 yılının Mayıs ayıydı sezon tamamlanmamıştı tarnsfer dönemi başlamamıştı ki; galatasaray.org'da Profesyonel futbolcumuz Mehmet Topal'ın İspanya'nın Valencia C.F. kulübüne transferi için taraflar arasında her türlü konuda anlaşma sağlanmıştır şeklinde bir haber gecildi.
Evet gercekti İspanya'nın Barcelona ve Real Madrid'den sonra en büyük takımı olan Valencia Mehmet Topal'a talip olmuş iki klüp anlaşmıştı. Transfer dönemi başlar başlamaz da ilk gün Mehmet Topal ile resmi sözleşme imzaladı Valencia. 2006 yazında transfer dönemiminin en son günü Galatasaray'a transfer olan Mehemt Topal 2010 yılının transfer döneminin ilk günü Galatasaray'dan ayrılıyordu. Kaderin cilvesi boyle olsa gerekti transferin son gununden ilk gunune uzanan bir yolculuktu MehMet Topal'ın ki. Duydugum kadarıyla şimdiden Valencia taraftarı örümcek diye bagrına basmış Topal'ı. O da vakit kaybetmeden başlamış İspanyolca derslerine, bir an önce adapte olmak için yeni takımına.
 

Umarım cok başarılı olur Valencia'da vazgecilmez olur, Turkiye'nin yetiştirdiği gurur tablolarından biri olur. Ntvspor'da İspanya Ligi maclarının ratinginin artmasına vesile olur. Kendisi bunlardan daha fazlasını hakedecek karaktere ve insanlığa sahiptir. Özellikle sıcakkanlı tavırları nerden geldiğini unutup parayı bulunca kendini farklı bir gezegenden sanan itici insanlarla arasında ne denli bir ucurum oldugunu ispatlar nitelikte. Allah yolunu acık etsin inşallah.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...