29 Ekim 2010 Cuma

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı


"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
                                                                         Mustafa Kemal Atatürk


Türkiye Cumhuriyeti'nin 87. yılı kutlu olsun

27 Ekim 2010 Çarşamba

Türkiye Spor Toto Süper Lig; 9.Haftanın Ardından

  Super Ligin 6 haftasından sonra Beşiktaştan bahsederken Beşiktaş'ın oyle ya da boyle son dakikalarda goller buldugunu bu son dakikalarda atılan goller olmasa Beşiktaş'ın o anki toz pembe bulutların kararacagından bahsetmiştim nitekim oyle oldu. Hem de kendi silahıyla vuruldu Beşiktaş; bir son dakika goluyle. En son Bobo'nun Antalya'ya 90+da attıgı gol ile galip gelen Beşiktaş son 3 maçtır kaybediyor. Queresma ve Guti olmadan takımın sallanaacagı belliydi oyle de oldu. Guti takımla birlikte calışmaya başlamış ama Beşiktaşlıların Querasma'yı sahada gormeleri için biraz daha beklemeleri gerekecek. Takımın bu kadar kotu olmasında bir turlu sistemin ve kadronun oturamasının da payı büyük. Rijkaard'ı harcayan güzel ülkemizin saygıdeger yönetici ve basını Schuster'i de harcamak için İnonu'de oyananacak iki macın sonucunu bekliyorlar bunlardan alınacak olası puan kayıplarında Beşiktaş'ın başında 4 hafta sonra oynayacagı Galatasaray macında farklı birini görürsek şaşırmayız kesinlikle. Schuster'in kendini salananan koltugunu saglama alabilmesi için öninde üst üste İnönü'de oyanacagı iki mac var.
   Bursa için hiçbir zaman deplasman sayılmayacak Ankaragücü macı beklendiği gibi kolay gecti. Bursa^'nın 5-1 kazandıgı macta gözler gecen hafta Sami Yen'de Galatasaray'a 4 atan Ankaragücü'nü aradı bulamayacagını bile bile. Klasik bir söylem var son bir bucuk senedir anadolu klupleri Bursaspor'a karşı Galatasaray, Fenerbahce ve Beşiktaş'a kareşı oynadıgı gibi oynamıyor diye, anadolu kluplerinin tamamı boyle midir tartışılır ama Ankaragücü'nün bu tanıma uydugunu soylersek kimse karşı cıkmaz herhalde. Bu arada tribunlere asılan pankarttaki mesaj gerekli yerlere gitmiştir umarım, zira ülkenin başkentinde bir tane bile adam gibi stad olmaması çok üzücü.
  Trabzonspor ise 1-0 yenik duruma düştüğü mactan 3-1 galip ayrılmasını bildi, deplasmanda hiç gol yemeyen Trabzon kendi sahasında gol yeme alışkanlıgını surduruyor. Lakin maglubiyetten macı cevirmeyi becermeleri büyük başarı.

26 Ekim 2010 Salı

Futbol Camiasının Acı Kaybı

   O 2010 Afrika Dünya Kupası'nın yıldızıydı. O tahimnleriyle Fikret Engin'i kıskandıran, yerin dibine sokan canlıydı. Özellikle son Dunya Kupası'nda yaptıgı tahminlerle adından en az Dunya Kupasının kendisi kadar bahsettirmişti. Euro 2008'de yaptıgı 6 tahminde 4 isabet kaydeden Paul, 2010 Dunya Kupasında ise 8'de 8 yaparak ki bunlara final macı da dahil tüm dunya tarafından kahin ahtopot lakabını almıştı. Kendisi için transfer tekliflerinde bulunulmuş ugruna binlerce euro paha biçilmiş, reklamlarda boy göstermiş önemli bir yıldızdı. İşte o Ahtopot Paul bugün itibariyle hayata gözlerini yumdu. Paul'un ölümü hemen akla idda işindeki kişiler tarafından düzenlenmiş bir sabotaj mı sorusunu getirse de uzmanlar cok gecmeden doğal sebeplerden yaşamını yitirdğini acıkladı. Paul yarın yapılacak sade bir cenaze töreniyle defnedilecek.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Alkışladım

    Bir Fenerbahce Galatasaray macı daha geride kaldı, mac bitti iki takım birer puanla ayrıldı sahadan. Adınız Galatasaray'sa ve rakibiniz de Fenerbahce ise mac nerde olursa olsun beraberlik sizin için yeterli değildir ve sevinmezsiniz. Lakin mac sonunda ben  bu takımı yürekten alkışladım. Alkışladım çünkü; tarihinin en kotu sezonunu gecirirken boyle önemli bir mactan beraberlikle ayrıldıgı için, alkışladım çünkü böyle önemli bir mac öncesinde adeta dereden gecerken at değiştirilmez deyiminin zıttına hoca değişikliği yapılmasına karşın yeni hocasının dediklerini aynen uyguladıkları için, alkışladım çünkü yeni hocasıyla sadece 2 antreman yapma fırsatı bulmalarına ragmen taktiksel anlamda kusursuz oynadıkları için, alkışladım çünkü mac öncesi medyanın futbolla ilgilenen çoğu kişinin fark beklediği Fenerbahcenin rahat kazanacagını umdugu bir atmozferde üzerindeki formanın Galatasaray forması oldugunun farkında olan ve bunu herkese kanıtladıkları için, alkışladım çünkü Sabrinin iki kişilik oynamasından, Elano'nun tekrar futbol hayatına dönmesinden, Ayhan'ın ben daha ölmedim demesinden, Mustafa Sarp'ın kumaşım 3 numara ama gerekirse 4 numara oynarım demesinden, Aykut'un uzun sure yedek kalmasına ragmen yılmamasından, kondisyonunu kaybetmemesinden ve en önemlisi Pino'nun benim gibi birisi var takımda diyip kendini hatırlatmasından.
Eger oynadıgınız takım Galatasaray ise her ne kadar Arda'sı olmasa da gol kralı Baros'u sakat olsa da en degerli oyuncusu Kewell'i oynayamasa da sahada her zaman 11 aslan vardır, şakaya gelmez dalgası geçilmez, havaya girilmez, öyle 8 gol atacagım der kalenizde 8 pozisyon verip bunlardan hiçbiri gol olmadıgı için elleriniz acıp bildiginiz bütün duaları edersiniz.

24 Ekim 2010 Pazar

TAVSİYE


    Malumunuz Galatasaray Fenerbahce'yi Kadıkoy'de 10 yıldır yenemiyor,-bu akiam da bir istisna olacak gibi gözükmüyor- Fenerbahce'de Türkiye Kupasını kazanamayalı 28 sene oldu. Fenerbahce'nin Türkiye Kupası'nu kazandıgını goremeyen 28 yıllık bir nesil yetişiyor bu neslin yanında da Galatasaray'ın Kadıkoy'de galip geldiğini goremeyen 10 yıllık bir nesil. Aslında iki takımda bu durumdan kurtulabilicek cok maclar yatı ama ister lanet deyin ister şanssızlık ister de beceriksizlik olsun adı bir şey var ortada. Onun için bence bir daha ki Fenerbahce ve Galatasaary arasında olacak olası bir Türkiye Kupası final macı Kadıköy Şükrü Saracoglu Stadı'nda oynansın. Hiç yoktan bir takımın üzerindeki ugursuzluk sona erer böylece. Gerci bunda da tek bir handikap var macın 90 dakikasının berabere bitip uzatmalarda da eşitliğin bozulmayıp kupayı penaltılarla Galatasaray'ın alması, ama o da çok düşük bir ihtimal denemeye değer bence.

İşte Galatasaray Taraftarı Bu

    Frank Riijkaard Galatasaray'a gelmiş gecmiş en önemli insanlardan biridir şüphesiz o yada bu sekilde yollar ayrulınca kendisiyle Galatasaray taraftarı degeri bilinmeyen, bilenemeyen Franmk Rijkaard için veda toreni yapmaya hazırlanıyor. Veda töreni derken, Rijkaard'ın Türkiye'den ayrılacagı gün ki o da muhtemelen Pazartesi'ye tekabul ediyor bir ugurlama organizasyonu tertip etmeye hazırlanıyorlar. İlk kez Footballove.com'da yorum yapan 'maksimroger' nikli arkadasın  "istanbul da yasamıyorum ama sırf bunun icin gelebilirm sizin ve sizin gibi potansiyeli olan bloglarda rijkaard’ı ve ekibini ugurlamak icin kampanya baslatsak nasıl olur? her zaman omuzlarda gelen fakat tek basına istanbul’u terkeden adamaları gormekten bıkmadık mı? yonetim ve futbolcular capsızlıgını gosterdi fakat biz o unuttugumuz galatasaray taraftarlıgımızı gostersek iyi olmaz mı? havaalanında binlerce kisi olmayalım, ama gercekten sagdyulu olan yuzlerce kisiden biri olmaya ben varım!" mesajıyla başladı ve kısa surede ilgi goren bu fikir hemen uygulamaya gecirilmek üzere girişimlere başlandı. Footballlove.com'da Rijkaard'ımızı Ugurluyoruz başlığı altında gelişmeleri takip edebilirsiniz. Kısa surede basında da yankı bulan bu fikre ben de yürekten destek veriyorum. Her yıl havalanının gelişine yüzlerce kişi toplanıp olup olmadık herkesi karşıladık omuzlarda taşıdık, Frank Rijkaard gibi bir deger de omuzlarda ugurlanmayı hakediyor bence de. Büyük Galatasaray taraftarına yakışan da budur zira.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Bu Hoş Olmamış Açıkçası

   İddaa yada spor toto müdürlüğü, her kimse yada kimler belirliyorsa, bu oaran nedir ya derbi için? Bu saatten sonra derbi umrumda değil de sırf su oran bi tarafınızda patlasın diye siz ve 1.50'ye ragmen oynayan herkes zarar etisn diye mac 0 ya da 2 bitsin istiyorum, inşallah zararınız buyuk olur bu mactan. Bu arada bir özeleştiri yapmak da gerekirse takımım adına önceden oranlar 2.40-3.00'di sonra 2.20-3.20 oldu bir ara 2.00-3-50 en son da 1.80e 3.80 vermişlerdi ama su an ki 1.50ye 4.20 lik oran şu ana kadar verilen en düşük oran . Bu oranın bu kadar düşmesine sebep olan herkesin de buradan kulaklarını cınlatıyorum.

21 Ekim 2010 Perşembe

Frank Rijkaard

    06 Haziran 2009'du... Sezonu kotu geciren Galatasaray'ın teknik direktor arayışlarında mutlu sona ulaştıgında... Herkes birisinin gelecegini, Bulent Korkmaz ile devam edilemeyecegini biliyordu fakat hiç kimse takımın başına bir dunya markasının getirilebilecegini tahmin bile edemiyordu. Lakin olmuştu şaka değildi, transferin ustası Haldun Üstünel yine yapmıştı yapacagını. Futbolculuk döneminde Ajax, Sporting Lizbon, Real Zaragoza, AC Milan gibi tanınmış kulüplerde top koşturan Hallanda milli takımının efsanelerinden biri olan, teknik direktor olarak da Barcelona'nın başında La Liga'yı iki kez, Şampiyonlar Ligini bir kez ve İspnaya Süper Kupasını da bir kez kazanma başarısını gösteren Frank Rijkaard Galatasaray'ın başına getirilmişti.Yardımcısı da Johan Neaskens olacaktı.. Tek başına Neeskens'in getirilmesine bile kimsenin gıkını cıkaramayacagı noktada hem Neeskens Hem Rijkaard Galatasaray'ın başındaydı.
    Eger Türkiye gibi bir ligde takım tutuyorsanız ve takımınızın başına Frank Rijkaard gibi bir isim gecmişse tarifi imkansız bir heyecan duyardınız. Duyduk da, daha sezon başlamadan onun takımını izlemenin heyacanı sarmıştı herkesi. Özellikle de onun gibi bir oyun felsefesi olan bir hocanın Türkiye'de ve Galatasaray'ın başında olması bir yandan coşku bir yandan merak uyandırdı herkeste. Zaten Galatasaray'ın özünde var olan ve her Galatasaraylının nasıl bir rettiği bir takım oluşması için gereken kişilerin en başında gelen Frank Rijkaard'ın Galatasaary'ın başında olacak olması ve onun temel oyun felsefesi olan total futbolun Galatasaray'la hayat bulacak olması nerden baksanız bir ruya için bile imkansız sayılabilecek birşeydi bir Galatasaraylı için.
Heyacanlandık bizde dogal olarak, her acıklamasını, her hareketini dikkatli bir şekilde takip ettik. Türk futbolunun ondan ögrenecegi cok sey vardı, olmalıydı. Türk futbolunu ileriye götürecek herseyde oldugu gibi ona da daha hemen gelişiyle birlikte homurdanmalar oldu, begenmeyenler burun kıvıranlar oldu. Barcelona'yı herkes şampiyon yapar canım diyenler bile cıktı. Yine de her hareketini takdir edenler de az değildi. Her mac öncesinde özellikle dikkat ederek rakip hocanın elini sıkmadan klubudeki yerini almazdı ve aynı şekilde mac sonrasında yense de yenilse de mutlaka rakibini tebrik edip ayrılırdı sahadan. Yada hala jeneriklerde bile kullanılan tum oyuncularını soyunma odasının kapısında karşılayıp tek tek elini sıkıp tebrik eden bir teknik adamla calışılıyordu artık Galatasaray'da. Özellikle bir konu daha vardı, bizim basın en ufak birşeyden mevzu yapmayı olayı carpıtıp dallandırıp budaklandırmayı ordan da malzeme cıkarmayı severdi. Özellikle kaybedilen maclardan sonra Frank Rijkaard'a sorulan tüm sacma sapan sorulara beyefendilikle cevap verdi. Her zaman rakibe saygı duydugunu oyuncularının arkasında oldugunu her fırsatta dile getirdi. Özellikle ilk sezon düşmedi hiçbirinin tuzagına, gelmedi ayak oyunlarına. 2009 yılında ligi beimci bitiren Galatasaray temmuz ayının ortasında Uefa macları oynamaya başlamıştı. Tobol, Netanya, Talinn karşılaşmalarında alınan farklı galibiyetleri ligde alınan ilk 6 mactaki galibiyet herkese işte Rijkaard'ın Galatasaray'ı işte özlenen beklenen Galatasaray yorumlarını yaptırmaya başlamıştı coktan. 
  
    Gel gelelim hersey o kadar toz pembe devam etmedi Baros'un sakatlanması, forvet sıkıntısı, istanilen oyuncuların bir turlu alınamaması, yönetim içindeki çalkantıların, hesaplaşmaların takıma ve hocaya negatif etkileri, oyuncuların isteksiz duruşları, bir turlu beklenen başarının yakalanamamasına sebep olmuştu. Derve arasında alınan Jo ve Dos Santos transferlerinin fos cıkması, kalede beklenen verimin alınamaması, Rijkaardın Galatasaray'ının ligi 3. bitirmesine sebep olmustu. Ne de olsa ilk seneydi, ilk senenin gunahı olmazdı, artık yapılması gereken gelecek sezonu düşünmek, Rijkaard'ın futbol mantelitesine uygun oyuncular transfer etmek, gerekli yerlere saglam transferler yapıp gelecek sezona bomba gibi girmekti. Ama bu hiç olmadı maalesef, transfer adı altında Ali Turan, Mehmet Batdal, Caglar Birinci, Serdar Özkan alınmıştı. Son gtune kadar beklenen bomba transferler de Misimovic ve İnsua'ydı ki cok şey beklenen bu iki isim hala takıma adapte olamadılar. Üstüne Keita, Mehmet Topal gibi isimlerin gonderilmesi ve yerlerinin dolduralamaması da cabasıydı.
    Hal böyle olunca Rijkaard'ın total futbolu, Hakan Balta, Servet Çetin, Mustafa Sarp, Barış Özbek , Ali Turan, Gokhan Zan, Ayhan Akman, Cana, Pino, Serdar Özkan gibi yıldızlara kaldı. Ligde ilk iki hafta yaşanan puan kayıpları, Avrupa'ya erkenden hem de Karpaty Lviv gibi bir takıma karşı veda edilmesi, devamında ligdeki istikrarsız sonuclar sonun başlangıcı oldu Galatasaray'ın Rijkaard'ı için. 20.10.2010 itibariyle de Galatasaray ve F. Rijkaard'ın yolları ayrıldı. Öyle yada böyle bir efsane gecti Galatasaray'dan, iyi yada kötü bir dunya markası gecti Ali Sami Yen'den acı yada tatlı adam gibi adam gecti Florya'dan. Gercek olan şu ki Frank Rijkaard süper ligdeki rakipleriyle değil özünde Galatasaray yönetimiyle olan mücadelesinden başarısızlıkla ayrılmıştır.

19 Ekim 2010 Salı

Galatasaray ve Liverpool

Liverpool; 1892'de kurulmuş İngiltere'nin en köklü klubü, kuruldugu günden bu yana 5 Avrupa şampiyonluğu, 4 Uefa Kupası şampiyonlugu, 6 Süper Kupa şampiyonlugu, 18 Premier Lig şampiyonluğu ve 7 FA Cup şampiyonluğu elde etmiş zamanın efsane takımlarından. İngiliz kulüpleri arasında en fazla lig şampiyonluğu olan iki takımdan biri ve toplamda en fazla sayıda kupası bulunan kulüptür. Klübün en bilinen özelliği mucadeleci yapısını hiçbir zaman elden bırakmamasıdır. 25 Mayıs 2005 tarihinde Şampiyonlar Ligi'nde İstanbul Ataturk Olimpiyat Stadı'nda Milan'a karşı 3-0 geriye dustugu macta 3-3'lük eşitliği saglayarak penaltılarla kupaya uzanmış bu konuda bir kez daha efsane olmuştur. Özelllikle İngiltere'nin Avrupa Kupalarındaki domino taslarından biri olmuşlardır. Her ne kadar her sezon kendi liglerinde kotu de gitseler, bu kötü gidişi Avrupa'da her zaman başarılarla süslemişlerdir.
Galatasaray; 1905 yılında kurulmuş Türkiye'nin ilk futbol takımı, kuruldugu gunden bu yana tarihinde 17 Türkiye Ligi Şampiyonlugu, 14 Türkiye Kupası şampiyonlugu, 1 Uefa Kupası ve 1 de Süper Kupa bulunmaktadır. Türkiye'de en cok şampiyon olan iki takımdan biridir. Türkiye'nin en cok kupa kazanmış klubudur. Klübün en bilinen özelliği mucadeleci yapısını hiçbir zaman elden bırakmamasıdır. 3 Nisan 2001'de Şampiyonlar Ligi çeyrek final ilk macında Ali Sami Yen Stadı'nda Real Madrid karşısında 2-0 yenik durum düşmesine ragmen macı 3-2 cevirmesini bilmiştir. Özellikle Türkiye'nin Avrupa Kupalarandaki en başarılı takımı olmuştur. Hatta tek başarılı takımı olmuştur bile denebilir. Her ne kadar kendi liglerinde kötü de gitseler bu kötü gidişatı Avrupa'da bambaşka oynayarak taraftarlarını her zaman sevindirmişlerdir.

   
Bu iki takımın bu sıralar pek cok ortak yönü var. İkisi de ligde fena durumda, Liverpool resmen ligin dibine demir atmış halde. 20 takım bulunan İngiltere liginde 19. sırada yer alan Liverpool şu ana kadar sadece tek galibiyet alırken iç saha dış saha farketmeden maglubiyet serisine devam ediyor. Perşembenin gelişi Carsamba'dan bellidir derler ya o muhabbete benzer bir durumdalar. Hiç yoktan gecen sene kendi sahalarındaki macları kazanabiliyorlardı bu sene onları da kazanamıyorlar. Galatasaary ise nispeten daha iyi konumda ligde 9. sırada bulunan Galatasaray'ın liderle arasındaki puan farkı da 8. Aslında ne puan durumu ne de galibiyet ya da maglubiyet sayısı taraftarlarının umrunda, asıl konu iki takımın futbolunun ve futbolcularının gelecege dair en ufak bir şekilde umut vermemeleri. Kendileri izleyen taraftarlarına en ufak bir umut vermemeleri. Bu iki ülkenin iki köklü klubunu bu hallerde olması iki klup yöneticileri için de utanc vericidir. Bu utancı temizlemek ise ne teknik kadroyu ne oyuncuları revize etmekten gecer. Klubu yoneten en baştaki kesimin bulundukları konumdan derhal istifa etmesi gerekmektedir.

Türk Hava Yolları Manchester United



   Türk Hava Yolları'nın Manchester'lı oyuncularla cektiği reklam filimi, başarılı olmuş bence. Konsepte de uygun olmuş acıkcası. Olayın Van Der Sarr'la başlayıp Van Der Sarr ile bitmesi de ayrı bir hoşluk katmış reklama.
   İnsna bir gurulanıyor ister istemez, gururlanıyor paramızla Manchester United'a sponsor olup reklam cekebildiği için değil, British Airways gunde 3 ucakla İstanbul'a gelirken Türk Hava Yolları aynı ülkeye 9 sefer düzenleyebildiği için. Gururlanıyor çünkü bizim kendi vatandaşımız ucuz diye British Airways ile ucarken elin Anglo Saxonu, elin İskocyalısı, elin ingilizi kaliteli diye Türk Hava Yolları'nı tercih ettiği için.

Türkiye Spor Toto Süper Lig; 8.Haftanın Ardından

    Bursa Karabuk macıyla başladı hafta, son haftaarın formda takımı Karabuk ile ilk haftaların flaş takımı Bursa'nın macından beraberlik cıktı, seyir zevki cok güzel olan macta Bursa'nın kendi sahasında kazanamamasının sebebi Bursa'nın kötü oluşu değil Karabük'ün iyi oluşuydu. Gercekten yerinde, diri bir takım olmuş Karabuk. Her ne kadar son iki macında 4 puan kaybetse de Bursa hala ligin zirvesinde, ilk haftalardaki mucadele yok Bursa'da, bunun sebepleri ise ilk haftalarda alınan üst üste galibiyetlerin sonucundaki rehavetin yanı sıra alışık olunmayan bir tempoda Şampiyonlar ligi ve ligde üst üste zorlu maclar oynanması. Bir de şampiyonlar liginde istenilen sonucların alınamamasının da getirdiği bir moral bozuklugu var ortada.
    Haftanın bir diger kaybedeni ise Beşiktaş'tı. Hikmet Karaman ile iyi bir çıkış yakalayan Manisaspor İnönü'de devirdi Başiktaşı. Bu maglubiyetle iki haftada 6 puan kaybetti Beşiktaş, hal böyle olunca ilk haftalardaki farklı galibiyetlerle kral olan Schuster için homurdanmalar başladı hemen. Yok her hafta farklı kadrolar cıkarıyormuş yok kadroyu oturtamamış. Kimse demiyor ki ilk haftalarda leblebi gibi adam gecip gol atan Querasma ve Guti sakat, takımın dinamoları olmayınca sonuc boyle oluyor. Eldeki malzemeyi kullanıyor sonucta Schuster de. Fink'le Necip'le buraya kadar bir yerde.

   Ya bu Trabzonspor'a ne demeli? Antalya'ya gol atamadıgı haftanın sonrasındaki ilk hafta Sivas'a 6 gol atıyorlar. Manisa'dan hem de kendi sahasında 3 gol yiyip, Kayseri'ye bir gol bile atamadıktan sonra Beşiktaş derbisini kazanıyorlar. Sonrasında gelip Kasımpaşa'ya İstanbul'da 7 gol atıyorlar. Bu takım için söylenecek tek şey var; dengesiz yada istikrarsız. Şimdi ben iddaa oynayan biri olsam bütünj paramı haftaya Trabzonspor macına 0-0 olarak basardım, rakip farketmez. Kötü takım değil hatta iyi olma yolundalar ama bir istikrar yakalamaları şart. Bu arada unutmadan istikrarlı oldukları bir konu var aslında Trabzon'un deplasmanda gol yemiyorlar. Şu ana kadar yedikleri 6 golun tamamını Avni Aker'de yemiş Trabzon, ilginc ama istikrarlı bir tablo işte.
    Bu haftanın kazananı ise Fenerbahce, hem de oyle 3 puan falan değil, 2 Bursa'dan, 3 Beşiktaş'tan 3 Galatasary'dan toplam 11 puan aldılar bir haftada desek yeridir. Fenerbahce için tek talihsizlik Özer Hurmacının sakatlanıp cıkması olurken onun yerine giren Semih'in golle buluşması, son haftalarda form düşüklüğü yaşayan ve bu yuzden yedek kalan Stoch'un iyi bir performans gösterip gol atması ise Fenerbahce için bu haftanın guzelliklerinden birkacı. Bunun üstüne bir de Galatasaray derbisi öncesi deplasmanda 4 golle kazanılan galibiyet, balın yakında kaymak gibi oldu Fenerbahce için.

*** Haftanın kaybedeni, yıkılanı, biteni, devrileni, iflah olmayanı Galatarasay apayrı bir başlık altında ele alınacaktır.

17 Ekim 2010 Pazar

Europe's Leading Airline Business Class 2010; Turkish Airlines

     Türk Hava Yolları World Travel Awards tarafından Bussiness Class'ta en iyi havayolu şirketi ödülüne layık görüldü. Swiss, Air France, British Airways, Iberia, KLM, Lufthansa gibi rakilerini geride bırakıp bu alandaki ödülün sahibi oldu. Son yıllarda adından sıkca söz ettiren Turk Hava Yolları bu sefer de kendini alanında Bussiness Class'ta en iyisi olarak gösterdi. Türkiye'nin gururu olmayı surduren Türk Hava Yolları'nın bu başarısını tum hizmet verdiği noktalara yaymasını temenni ediyoruz. Turk Hava Yolları Türkiye'nin Gururudur.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Harcamayın Harcatmayalım

Gecen gun Ntv kırmızı kırmızı son dakika girdi "Arda Turan röportajı az sonra" diye. Bir yandan alt yazı bir yandan ekranın yarısı son dakikayla kaplı. Belli önemli bir durum vardı ama Arda'yı dinleyene kadar kimse olayın bu kadar vahim oldugunu bilmiyorduk. Gerek mevzuda adı gecen şahsın sözlerine itibar etmedeiğimiz için, gerekse bu sacmalıgı haber diye sutunlarına taşıyan gazeteyi trende otobuste vapurda birisin omzunun üstünden bile okumaya tenezzül etmediğimizden olsa gerek hiçbir bilgimiz yoktu konuyla ilgili. Sonra Arda konustukca olayın çirkinliğinin ne boyutta oldugunu anladık. Arda'ya Osteitis pubis teşhisi konulmasını değerlendiren Erman Toroglu "Ben bu sakatlığı zamanında geçirdim. Ve o dönemde tamamıyla benim hatamdan kaynaklandı. Fazla seks yapmak ve dinlenmemek buna sebep olur" demiş. Bunu da haber diye sayfalarına taşıyan Posta gazetesi, haberin yanına da Arda ve Sinem Kobal'ın resmini koyup haberi servis etmişler. Bu nasıl bir rezillik bu nasıl bir haberciliktir. Erman Toroglu bu hastalık fazla sexten oluyor dedi, Arda'nın da kız arkadaşı var bakın burdalar, bunlar cok fazla sevişmiş sonra Arda sakatlanmış. Haberin içeriği bu kadar igrenc, ahlaksız, adice.


Öyle ki posta gazetesinin internet sitesinde hala yer almakta haber. Bu mudur habercilik anlayışı, bir hastalıgın tek sebebi bu mudur? Bu olsa bile adamın kız arkadaşıyla resminin ne işi var aynı haberde? Neyi ima edip neyi kanıtlamaya calışıyorsunuz? Bu durum karşısında dogal olarak sinirleri alt ust olan Arda Turan da ntvye klupten izin bile almadan acıklamalarda bulundu. "Bizim ülkemizde herkes doktor olmuş, fikirlerini beyan ediyor. Biri çıkmış sakatlığımın seks yüzünden olduğunu söylüyor. Bir gazete de şerefsiz ve ahlaksızlık içinde manşetine koyuyor. Hatta haberin yanına benim kız arkadaşımın fotoğraflarını da basıyor. Biz sustukça onlar üste çıkıyor. 238 maça çıkan Arda'ya bu ülkede saygı yok. Benim bir ailem yok. Onun bir ailesi yok. Nasıl olsa bunları yazanların da ailesi yok. Bu ülkede şerefsizlik ve ahlaksızlık almış başını gidiyor. Artık ben nefret etmeye başladım bu yaşananlardan. Artık sevmiyorum. Şerefsizlik diz boyu"

Arda bu kadar agır konuşmuş konuyla ilgili aslında az bile konuşmuş, belki yapılan terbiyesizliğe onların agzından cevap vermiş ama az bile soylemiş benim kanaatimce. Yazıktır, ayıptır, gunahtır. Galatasaray resmi sitesi; biraz daha iğneleyici ve usluplu yaklaşıp olaya; "Erman Toroğlu, 105 yıllık kulübün kaptanına, daha bu yaşında bu ülkenin yetiştirdiği en önemli futbolcularından biri olduğunu dünyaya gösteren bir Türk futbolcusuna, sanki bir kahvehanede arkadaşlarıyla dedikodu yapar gibi, hiçbir bilimselliği olmayan, tamamen zırvalıktan ibaret olan, utanç verici ve çok düzeysiz bir yorum yapabiliyorsa, buna yapılabilecek bir eleştiri kaleme dahi alınamaz, çünkü sözün bittiği noktadır" demiş. Arda'ya bu konuda en ilginc destek ise Aziz Yıldırım'dan geliyor; ''Doğru şeyler söylemiş, haklı. Tenkit ayrı şey, çok fazla ağır şeyler yazılmış. Çok üzüldüm. Söyledikleri şeyler doğru'' diyen Yıldırım, bir gazetecinin ''Şerefsizler lafı biraz kaba olmadı mı?'' sorusuna da, ''Hak edenler var. Bence kaba olmamış'' yanıtını vermiş. Zamanında Erman Toroglu'nun Digiturk'ten kovulmasında başrol oynadıgı soylenen Aziz Yıldırım'ın bu cümleleri bir yandan Arda'ya destek veririken bir yandan da sunu anlatıyor aslında, zamanında bu adam için benim ustume gelindi, az bile yapmışım onu Maraton programından kovdurarark.

Arda Turan, 23 yaşında daha şimdiden bu ülkenin yetiştirdiği en önemli oyunculardandır. Galatasaray ve milli takımın en değerli oyuncusudur. Daha kariyerinnin başındayken, daha yapacagı cok sey varken, böyle sacma sapan insanların sacma sapan yorumlarıyla onu yıpratmayalaım, harcamayalaım, harcatmayalım. Arda Turan bir değerdir bunu unutmayalım.

14 Ekim 2010 Perşembe

Predators

Pek birşey beklemeden gitmiştik bu filme ama demek ki hiçbirşey beklememek gerekiyormuş, cıktık hiçbirşey bulamadık zira. Zaten oldum olası sevmem bilim kurgu tarzı filmleri ama bunda bilim kurgunun yanında aksiyon ve macera beklentisi vardı izleyemeyi planlayanlarda. Fragmanından da o anlaşılıyordu, evet kotu de olsa epey aksiyon sahnesinin içinde buluyorsunuz kendinizi. Alien vs Predator'u bile izlememiş biri olarak kotu bir secim olmuş benim için. Gerek izlenecek başka filmin olmaması, gerekse Piyanist'teki oyunuyla gönülleri fethedip o sene Oscar'ı kimseye bırakmayan Adrien Brody abimizin hatrına girdik bi kere işte. Girmiş bulunduk aslında ama bu guzelim abimizin ki kendisinin King Kong'dan The Jacket'a, Deney'den Bloom Kardesler'e bir cok farklı farklı rollere burunebildiğini gorduk. Lakin hiç gitmemiş kendisine bu rol olmamış, oturmamış. Hal böyle olunca eğer bu tarz filmlere özel alakanız yoksa pek de merak etmeyin derim ben.

13 Ekim 2010 Çarşamba

İşte Tüm Mesele

   Dün çalıştıgım için macı izleyemedim ama haberturk gazetesinin bugunku spor eki butun her seyi özetliyor sanırım. Biraz agır kaçmış gibi görünebilir lakin dunku futbolun başka tarifi yok olsa gerek ki herkes yerin dibine sokmuş milli takımı. Sonradan gordugum kadarıyla hiçbirşey de kaybetmemişim dunku macı izleyemediğim için. Azerbaycan'a 1-0 yenilmek değil burda mesele; Azerbaycan'a karşı oyun oynamamak, verilen taktiğe uymamak değil mesele; sahaya ruhunu yansıtmamak, gol atamamak değil ki mesele; gol atacak mucadeleyi göstermemek, 3 puan alamamak değil ki mesele, 3 puan alacak hırsı gösterememek, bunca insanın üzülmesi değil mesele; sizi izleyen herkesin kahrolması mesele, milli takım forması giyen kişilerin nasıl boyle isteksiz, ruhsuz bir oyun sergilemesidir işte tüm mesele.

12 Ekim 2010 Salı

Yaşama Cevrilen Pedal

# My Journey Back to Life

    Hayatta bircok kez kırılır insanın umudu, cok çalıştıgımız sınavdan kötü alırız derse küseriz, çok iyi yaptıgımızı düşündüğümüz bir işte başarısız oldugumuz söylenir işe küseriz, aramızın cok iyi oldugu biriyle tartışır ona küseriz, ailemizden biriyle ters düşer yeri gelir annemize babamıza küseriz, sevdiğimiz insandan ayrılır hem ona hem hayata küseriz. Peki tam kariyerinizin zirve yapacagı donemde, ailenizle cok mutlu, sevgilinizle ruya gibi bir hayat yaşıyorken bir gun ansızın birisi cıkıp dese ki; "Testislerindeki kanser butun vucuda yayılmış bunun geri dönüşü, kurtarılması neredeyse imkansız yakında öleceksiniz" İşte o zmana kime küser insan?
      O ana kadar bircok yarış kazanmış ondan sonrası için de hayata dair bir cok lanı olan bir insanın aniden bu haberi almasıyla gelişen olayların hikayesi bu kitap, o anda yaşama şansının cok az oldugunu ogrenenen kişinin hikayesi, yaşasa bile bir daha hayatta en cok sevdiği şey olan bisikletine binemeyecegini ogrenen bir insanın öyküsü, bisiklete binmeyi gecin bir daha ömür boyu spor yapamayacagını ogrenen birinin hikayesi bu. Bu kanser illetinden kurtulan, kurtulmakla kalmayıp dunyanın en prestijli yarışı olan Fransa Bisiklet Turunu 4 yıl üst üste kazanana bir insanın öyküsü. Hikayenin devamını siz düşünün artık, insanın hayatı daha ne kadar kötü gidebilirdi bundan başka? Herkesin kendi hayatı için cıkaracagı bir ders bulabilir bu kitapta.

10 Ekim 2010 Pazar

Rijkaard Arda Osteitis Pubis

Milli takımın Almanya ve Azerbaycan ile yapacagı macların aday kadrosu acıklandıgında ilk tepkiyi Rijkaard vermişti. Rahatsızlıgı oldugunu dinlenmesi gerektiğini, zorlama olması halinde daha buyuk sorunlar olabilecegini dile grtirmişt, ama buna Hiddink de dahil bir kesim kulak asmadı. Hatta Rijkaard'ın Ard2nın üzerine titrediği için boyle konustugunu bir nevi kendini düşündüğünü dile getirenler bile oldu. Ama ne oldu birkac antreman sonrasında Rijkaard'ın haklılıgı ortaya cıktı. Arda'nın durumunun ne kadar ciddi oldugu anlaşıldı milli takım kadrsundan cıkarıldı. Kesinleşen teşhis neticesinde Arda Turan’ın 11 Ekim Pazartesi günü Almanya’da Dr. Ulrike Muschaweck tarafından ameliyat edilmesine karar verilmiştir. Öyle ki dün itibariyle ameliyet için Almanya'ya gitti. 6 aydan bahsediliyor sahalara dönmesi için. Böyle birşey ortaya cıkmasa Rijkaard'ı vatan haini ilan eden kendini bilmezler bile cıkabilirdi. Keşke boyle olmasaydı dinenince gececek bir sey olsaydı ama durum ciddi maalesef. Peki neydi bu rahatsızlık;
Osteitis Pubis; Nedeni tam bilinmeyen simfiz pubisteki inflamatuar lezyondur. Bunu ben de anlamadım ama basit haliyle Pubis bolgesinde -kasıgın oralar olsa gerek- aşırı zorlanmaya, yüklenmeye dayalı olarak beliren bir rahatsızlıkmış. Özellikle futbolcular olmak üzere sporcularda kasık bölgesinde görülen aşırı kullanım sakatlıklarından biriymiş. Yarın ameliyat olacak olan Arda'nın kesin dönüşü operasyon sanorasında yapılacak olan tetkikler sonucu belli olacakmış. Galatasaary ve milli takım için son derece üzücü bir haber, umarız en kısa zamanda eski saglıgına kavusur Arda. 10suz buralara sönük olacak.

10.10.2010

Sene 2010, aylardan Ekim ve 10'uncu gunundeyiz ayın böyle olunca 10.10.2010'a denk geliyor, Bahceli'nin MHP'nin kırkıncı yıl hesabı gibi oldu bu gerci ama tarih boyle denk geliyor. Malum Balıkesir'in plakası da 10 olunca 10.10.10'u Balıkesirliler gunu ilan etmişler ne güzel :) Bir Balıkesirli olarak hiç umruımda olmadı acıkcası, bir de bu tarihi özel kılmak istemiş herkes, nikahını düğününü bu tariha denk getirmek için ugrasmışlar, yahu yapmayın etmeyin alt tarafı sayılardan oluşan bir kombinasyon bu duruma bu kadar takılmanın anlamı nedir ki ne yani şimdi 11.11.2011 Bilecikliler gunu 12.12.2012 de Bingolluler gunu mu olacak? Komik şeyler bunlar bir gecelim efendim Allah aşkına

Almanya Almanya

Mactan önce yazmıştım bizim bu almanlara havamız gecmiyor diye, ne kadar istesek de olmuyor olmuyor. Delasmanı kendi ülkemize ceviren taraftarımıza ragmen olmuyor. Almanlar bile yarı deplasmanda maca cıkıyoruz gibi yorumunu yapıyor atmosfer için ama maca geldiğimizde deplasmanı kendi sahalarını gectik antreman macı yaptık diye dusunmuslerdir kesin. Hiç yorulmadı adamlari sıkıntıya sokmadılar kendilerini, rahat rahat cıkıp oynadılar 3 gol atıp 3 puanı aldılar. Bizim takıma baktıgımızda Sabri'yi istisna tutuyorum ki kendi bolgesi dısında sol kanatta oynadı, Servet haricinde oyunun hakkını veren birini goremedim ben sahada. Tamam Almanya'nın kadrosu cok iyi bizim de eksiklerimiz vardı en başta Arda olmak üzere ama bu kadar da kötü olmaya hakkımız yoktu. Orayı dolduran binelrce seyircimize bu kadar kötü oyun izletmeye hiö hakkımız yoktu. Koca macta sadece bir tane önemli atagımız vardı onu da Halil'le degerlendiremedik.
Oysa sole demeyi cok isterdik ugrastıık calıştık cabaladık ama olmadı, elimizden gelen herseyi yaptık sahada, maalesef bunları dedirtecek bir takım yoktu sahada. Macta ellerinden gelen herseyi yapan tek bir kesim vardı o da vefakar seyircilerimiz, yine her zmanaki gibi kendilerine ayrılan yerlerden fazlasını doldurdu gurbetci vatandaşlarımız, mac boyunca da surdurduler desteklerini bayraklarla mesalalerle Turkiye'yi aratmadılar sahadaki oyuncularımıza. Velhasıl onların da tek bir hatası oldu; o da Almanyamilli takımındaki Türk asıllı oyuncumuz Mesut Özil'i ıslıklamak. Duygusal davrandılar bu konuda, mantıklı düşünemeldiler, tercihlere saygı duymayı bilemediler. Mesut gibi bir adam bizim milli takımda harcanırdı, şimdi ki elde ettiği şeylerin yarısını elde edemez, son Dunya Kuasına damgasını vuramaz, Real Madrid'de oynuyor olamazdı. Her fırsatta Türk oldugu için musluman bir ailenin cocugu oldugu için gurur duydugunu dile getiren birine haketmedigi bir tepki verildi tribunlerden. O ise aldırmadı gene de, elinden geleni yaptı guzel oyununu bir golle de susledi ustelik, golden sonra sie buruk bir sevinc yasafı sevinmedi bile. Boyle birine yapılanlar buyuk haksızlıktı şühesiz ki sana bir özür borcluyuz Mesut Özil...

9 Ekim 2010 Cumartesi

Helal Et Hakkını



Kar ayaza kesiyor içim üşür
Vur yüreği zalimce aşka düşür
Meşk nerede sevdiğim gözüm söyle
Az gelir az yaşamak bana böyle

Yar yüreğinin deli bekçisiyim
Sevdanın kapında nöbetteyim

Kar beyazı düşüyor siyah saça
Yar adını koyuver ölüm kaça
Bir iptir bedeli çek deme sakın
Az gelir ödenir

Her saat sesinde, gitmelerin korkusu
Her günün sonunda birikir, yokluğunun tortusu

Dilinden düşmüyor, kolaysa gelde al
İçimden söküp aşkını, cektiysen kahrimi
Helal et hakkini zorlu sevdam hoscakal..

8 Ekim 2010 Cuma

Alamanya Nereye Düşer Hemşerim?


Almanya 3 -2 Türkiye (Avrupa Şamp. Finalleri 2008)
Almanya 1 - 2 Türkiye (Özel Mac 2005)
Almanya 0 - 0 Türkiye (2000 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 0- 1  Türkiye (2000 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 1-0  Türkiye  (Özel Mac 1992)
Almanya 5- 1  Türkiye (1984 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 3 - 0 Türkiye (1984 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 0 - 2 Türkiye (1980 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 0 - 0 Türkiye (1980 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 5 - 0 Türkiye (Özel Mac 1975)
Almanya 3 - 0 Türkiye (1972 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 1 - 1 Türkiye (1972 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme)
Almanya 2 - 0 Türkiye (Özel Maç 1966)
Almanya 3 - 0 Türkiye (Özel Maç 1963)
Almanya 7 - 2 Türkiye (1954 Dünya Şampiyonası Finalleri)
Almanya 4 - 1 Türkiye (1954 Dünya Şampiyonası Finalleri)
Almanya 2 - 0 Türkiye (Özel Maç 1951)
Almanya 2 - 1 Türkiye (Özel Maç 1951)

18 defa karşılaşmışız şu ana kadar Almanya ile, sadece 3'ünü kazanabilip 12 macı onlara vermişiz. 3 mac da berabere bitmiş. Gerek bircok vatandaşımızın orda yaşaması gerekse onceden beri sure gelen yakın ilişkilerimize münhasır hep yenmek isteyip de her zaman da hevesimizin kursagımızda kaldıgı bir takım. Onlar hep kaliteli hep disiplinli, biz hep mutevazi hep hırslı. Yine enterasan bir mac bizi bekliyor. Onları bu sefer Nuri gibi Halil gibi Hamit gibi onları tanıyan kişilerle yıkmaya çalışacagız, tabi Mesut tarafından avlanmazsak inşallah.

Turkish Airlines Euroleague


Daha önceden bahsetmiştim Turk Hava Yoları'nın 5+5 yıllıgına Euroleague Basketball ile sponsorluk anlaşmasına varmış, hem de sadece reklam anlaşması değil isim hakkını da almıştı. Anlaşmaya göre organizasyonun adı bundan böyle “Turkish Airlines Euroleague Basketball” olacagı acıklanmıştı. Ayrıca sezon sonundaki Final Four karşılaşmaları da “Turkish Airlines Euroleague Final Four” adıyla oynanacaktı. Tüm bu anlaşmalar yapılmış, imzalar atılmıştı. Bunun sonucunda gecen gun Barcelona'da düzenlenen törenle Euroleague'ın yeni logoso tanıtıldı. Bundan böyle resmi sitesinden televizyon programlarına mac gunlerinden tüm organizasyonlara heryerde bu logo kullanılacak. Bu dev organizasyon devamlı Turk Hava Yolları'nın adıyla bahsedilecek heryerde. Muthiş bir anlaşma olmuş hem Türkiye'nin hem Türk Hava Yolları'nın tanıtımı acısından. Herkes Türkiye'nin şunuyuz bunuyuz diye reklam yapıyor ya Türkiye'nin en guclu yapısı olan Turk Hava Yolları da Türkiye'nin Prestijidir.

7 Ekim 2010 Perşembe

Kaleci Sorunu; Galatasaray

Zoran Simović vardı bir zamanlar, 84'den 90'a altı yıl korudu Galatasary'ın kalesini, kurtadıgı penaltılar hala akıllarda. 6 yıl kale emin ellerdeydi sonra da bıraktı futbolu zaten. 1985-1986 yılında namaglup ikinci olan takımın kalesini korudu. Ondan sonra ardında 4 sezon yedek bekleyen Hayrettin Demirbaş aldı eldivenleri ondan, müthiş kurtarışlarının yanında yaptıgı basit hatalarla da hep gundemde kaldı Hayrettin ne ettin? klişesini yaratan adam oldu ama oyle ya da böyle 5 yıl korudu Galatasaray kalesini. 1996'dan 1998'e Volkan Kilimci vardı kalede ben de dahil cogu Galatasaraylı hatırlamaz bile su an, zaten cok da kalmadı iki yılın sonunda ayrıldı Galatasaray'dan
1998'de Galatasaray tarihinin en faydalı Brezilyalısı gecti kaleye, 2001 yılına kadar Galatasaray'ın kaleciliğini yapan Cláudio Taffarel tarihin en başarılı dönemini yaşayan Galatasaray'ın bu başarısında en buyuk pay sahibi olan isimlerden biridir. On yıla yakın Breizlya milli takımının da kaleciliğini yapan Taffarel'i özellikle Arsenal ile oynanan Uefa Kupası final macında Thierry Henry'nin kafa vuruşunu cıkardığı anı hiçbir Galatasaraylı unutamaz. 3 yıllıgına da olsa yine bir istikrar yakalanmıştı Galatasaray kalesinde. Bu istikrar cok sacma bir şekilde yıllık ücreti cok bulundugu için bozuldu.
2001'de Taffarelden sonra Kolombiya'lı kaleci Aly Faryd Mondragon aldı Galatasaray'ın kalesini. 2001'den 2007'ye 6 yıl gorev yaptı 200'ün üstünde macta yer aldı. Galatasaray kalesi onla birlikte rahat bir nefes almıştı. Her ne kadar her tartışmalı pozisyonda 40 metre depar atıp olay yerinde bitiverse de onun uzaktan gelen toplardaki kurtarışlarını kimse unutamaz. 2007'de Galatasaray'ın gencleştirme operasyonu adı altında yaılan istikrar soykırımının kurbanı olmuştur. En az 3 yıl daha oynayabiliecek kaleciyle -ki su an bile hala Koln'de gorev alabilmektedir- hem de iyi bir kaleciyle yok yıllık cok ucret alıyor, yok genc bir kadro yaratacagız denilerek gonderilmiştir.
İşte ne olduysa bu seneden sonra olmuş Galatasaray'daki kaleci sorunu hiçbir zaman çözülemediği gibi her sene en başta gelen problemlerden birisi olmuştur. Kalecinin bir takımdaki en önemli oyuncu oldugunu unutan iyi bir kaleci takımın yarısıdır gercegini göz ardı eden kişiler yüzünden bu sorun bugune kadar büyyerek devam etmiştir. Bu periyodda Galatasaray'da yedek denince akla gelen ilk isim olan Aykut Ercetin denenmiştir. 2002'den bu yana Galatasaray'da olan Aykut hiçbir zaman as kaleci olamamıştur bundan sonra da olamayacaktır. Sonra Morgan De Santics alınmıştır Sevilla'dan büyük umutlarla 2008-2009 yılı onunla gecmiş ama o da tutmamıştır. Ardından yerli kaleciye yonelen yonetim Galatasaray alt yapısında yetişen Uşak Ankaragucu Kayseri Erciyes takımlarında oynayan Orkun Uşak'a vermiştir Galatasaray kalesini. 3. sınıf anadolu takımı kalecisinden ote gecemeyen Orkun'da tutunamamıştır Galatasaray kalesinde.
2009 yılı transfer sezonu acılmadan Atletico Madrid'den Leo Franco ile anlaşılmıştır. Bonservis bedeli odenmeden alınan Fraco'dan beklenti Galatasaray'ın bu kaleci sorununa care olmasıydı. A. Madrid 5 yıllık kalecisinin sözleşmesini uzatmamış bir nevi Galatasaray'a gitmesine izin vermişti, kalelerini de 24 yaşındaki kalecileri Sergio Asenjo'ya teslim etmişlerdir. Madrid klubunun bu kararında ne kadar haklı oldugunu daha bir yıl gecmeden butun Galatasarylılar anlayacaktı. Mondragon'u yaşlandı diye gonderen zihniyet 33 yaşındaki adamdan birşeyler beklemekteydi. Nitekim Franco'da olmadı butun sezon yediği hatalı gollerle gondemde olan Franco'nun bileti en son Fenerbahce macında Sami Yen'de Selcuktan 35 metreden yediği golden sonra kesildi. Müzmin yedek Aykut denendi belki olur diye o da bir türlü güven vermiyordu kalede. 2007'de Mondragon'un gidişinden bu yana yani 3 yılda5 farklı isim yer almış Galatasaray kalesinde. Bu konuda aynı periotta Fenerbahceye bakacak olursak 1991'den 2010'a sadece üç isim goruyouz Engin İpekpglu, Rüştü Recber ve Volkan Demireli görüyoruz. 20 yılda 3 kaleci hepsi de hem Fnerbahce hem milli takıma mâl olmuş isimler.
Bu arada bu sorunun farkında olan Galatasaary yönetimi 2009-2010 sezonu transfre doneminde Vestel Manisaspor'dan Ufuk Ceylan'ı almıştır hem de karsılıgında Orkun Uşakla birlikte Yaser Yıldız Mehmet Guven artı para vererek. İlk sene pek şans bulamayan Ufuk bu sezon itibariyle her mac oynamaya başladı.Oynadıkca da forma girecek gibi gözüküyor. Hiç yoktan Aykut gibi değil üstüne gelen topları kesin tutuyor. Beş yıllık anlaşma yapılmış Ufuk Ceylan'la tüm Galatasaraylıların tek temennisi Ufuk'un Galatasaraya'ın gelecek on yıldaki değişilmez kalecisi olması bu başarısını milli takıma taşıması. Bunun için her turlu imkana sahip şans veriliyor, yetenekli güçlü. Başarır da inşallah kendisine duyulan guveni boşa cıkarmaz

5 Ekim 2010 Salı

Tamirci Çırağı - Cem Karaca



Bu şarkıya klip cekilse ancak bu kadar güzel olabilirdi herhalde, muthiş bir video, şarkıya da on numara uymuş. Tekrar tekrar izleyesi geliyor insanın, kimin aklına gediyse bravo yani...
Bir de sözlerine yer verlim de tam olsun.

Cem Karaca - Tamirci Çırağı

Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
Ümit gönlumun ekmeği umar ha umar umar
Elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları
Nerelere gizlesin şu avucun nasırları

Otomobili tamire geldi dun bizim tamirhaneye
Görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
Ayağında uzun etek dalga dalga saçları
Ustam seslendı uzaktan oğlum al takımları

Bir romanda okumuştum buna benzer bir seyi
Cildi parlak kağıt kaplı pahalı bır kıtaptı
Ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
Yine böyle bir durumda tamirci cırağına

Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
Arkası puslu aynamda taradım saclarımı
Gelecekti bugün geri arabayı almaya
O romandaki hayali belki gercek yapmaya

Durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan
Arabanın kapısını açtım açtım girsin içeri
Kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri 

Çekti gitti arabayla eksozuna boguldum
Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır dogruldum
Ustam geldı sırtıma vurdu unut dedı romanları
İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları

4 Ekim 2010 Pazartesi

Türkiye Spor Toto Süper Lig; 7.Haftanın Ardından

    Şüphesiz ki 7. haftanın kimse boyle başlayacagını beklemiyordu. Karabukspor tarihinde ilk kez Galatasaray'a karşı galip geldi, Galatasaray'da son dort haftadır durulan sular bir anda tekrar bulanmaya başladı, gecen haftanın yazısında değinmiştim bir Baros bu takım için bu kadar mı onemli olur diye, soru cevabını buldu bu hafta. Hem Baros'un olmaması hem Arda'nı sakatlığı Galatasaraay'ı nasıl bir kısır donguye soktu belli değil. Bu skorla 7. haftanın sonunda Galatasaray Karabukspor'un arkasından 7. sırada yer alarak liderlik takibini sürdürdü demek lazım artık.
  Haftanın en karlı takımı şühesiz Fenrbahce oldu, gerek tum takımlatın puan keybetmesiyle elde ettiği altın degerinde üç uan sebebiyle, gerek bu üç puanı 3 golle hem de gol yemeden alması sebebiyle, gerek de son gunlerde iyice formunu yakalayan Ninag'ın bu hafta da gol atması, Alex'in 90 dakika oynaması, tum gelişmleer Fenerbahce lehineydi bu hafta.
   Bu haftanın en önemli karşılaşmasıysa şüphesiz ki Beşiktaş ve Trabzonspor arasındaydı. Mac boyu daha istekli olan Trabzonspor 1-0 kazanmayı bildi Beşiktaş karşısında. Bu sonucla bu ligde ben de varım dedi, hem de o kadar dengesiz sonuclar almasına karşın ligde ikinci konuma yukseldi Trabzonspor. Bu macta benim en cok sevindiğim olay defansta Glowacki'nin yerine sans tanınan Mustafa Yumlu'nun oynadıgı ilk macında golle tanışması hem de bunu Beşiktaş gibi buyuk bir takıma karsı olması ve macın da onun attıgı gol ile kazanılması oldu. Umarım bndan sonra kadronun vazgecilmezlerinden olur.
  Ve beklenen oldu 6 haftadır kazanan Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediye ile berabere kalarak ligdeki ilk uan kaybıyla tanışmış oldu ama yine de yenilgisiz liderliğini surdurmesini bildi. Bir hafta mac yok ligde milli maclar nedeniyle, bu araya en cok ihtiyacı olan takım Galatasaray'dı bu arayı en iyi degerlendirmesi gereken takım da Galatasaray.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Olmuyorsa Zorlamayacaksın



                       Olmuyorsa Zorlamayacaksın

Olsun istersin…
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
İştir ; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…
Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın…
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!

Olmuyorsa, olmuyordur!
Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…
                                                                                                           özgür şahin
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...