2000 li yılların bağımsız, artık Nolan ismi ile özdeşleşmiş olan akıllara zarar filmi Mementonun ardından İngiliz yönetmen Christopher Nolan Başlangıç ile daha önce yaptığı gibi kendini aşmaya devam ediyor... Memento'nun akabinde fazla iddalı olmayan ama yine de seyredini oldukça memnun eden, senaryosu kendisine ait olmayan tek film olan belki de bu sebeple tarzından oldukça farklı bir yerde duran Uyksuzluk'u yönettikten sonra artık herkesin bildiği üzere serinin özellikle 3. ve 4. filmleri ile sirk palyaçosundan farkı kalmayan, göğüs uçları olan Batman kostümlerin olduğu Batman serisini ayağa kaldırmaya koyulan Nolan her ne kadar Batman Başlıyor ile etkileyici bir dille alışılmış Batman formatının dışında ama beklentileri de oldukça aşan sağlam bir film ile kafasındaki Batman dünyasına oldukça etkileyici bir giriş yapmış olsa da kimse (ben mesela ) Kara Şövalye gibi çok iyi bir devam filmi beklememişti sanırım. Zaten iyi olan ilk filme beklentilerin çok ötesinde bir devam filmi yaparak bu anlamda Terminator 2 ve Baba 2 (Alien 2'yi de sayabilirz belki) ile birlikte ilk akla gelebilecek bir avuç filmden birinin altına imzasını atmayı becermiştir yönetmen. İki Batman filmi arasındaki ünlü müzisyen David Bowie'nin gizemli ve dahi elektrik mühendisi Nicola Teslayı oynadığı Prestij ile de Nolan bizleri aslında film esnasında da devamlı belirttiği üzere dikkatli iziyor musun diyerek tarzı olduğu üzere kasvetli bir atmosferin hakim olduğu ilizyon, sihirin ve bilimin birbirine karıştığı bir hikayeye davet edip finaliyle seyredeni ters köşeye yatırmış ve sinema dünyasında artık bir sonraki filmi merakla beklenen ciddi yönetmenlerden biri haline gelmiştir. Kara Şövalye ile de bu beklentileri hem gişe de hem de beğeni de fazlasıyla karşılayan yönetmenin senaryosu yine kendisine ait olan 10 senedir üzerinde çalışıyorum dediği yeni filmi Başlangıç sinema severler tarafından daha bir merakla beklenir hale gelmiş ve o ilginç tema müziğinin de katkısı ile merak uyandıran fragmanları da görücüye çıkıp da bir de Kara Şövalyenin yönetmeninden diye de fragmanın sonunda yazıp da bu şekilde pazarlanınca film daha da geniş bir izleyici profili tarafından merakla beklenir hale geldi.
Kasvetli bir havaya sahip bilimkurgu, gerilim temalı değişlik bir casusluk hikayesi olarak kabaca tarif edilebilecek olan Başlangıç bilinçaltının derinliklerine girerek, rüya olgusuna daha önce hiç denenmemiş bir ciddiyet ve orjinallikte yaklaşarak, rüya ile ilgili hemen herkesin bildiği ama pek çoğumuzun aklına pek de gelmeyen bazı gerçeklerin senaryoya hizmet edip yönlendirecek detaylar olarak zekice kullanımı ve bir de bunun üzerine az ama gayet doyurucu olan ve adeta mest eden orjinallikteki aksiyon sahnelerinin de tabiri caizse cila niyetine kullanılması, asıl adamımız üzerinden anlattığı trajik bir aşk hikayesi ile ve hatta hatta bazı dini motiflerden de fikir alınması ile farklı beğeni ve beklentilere sahip hemen herkesin beğenip etkileceniği, hakkında konuşacağı bir film olmayı beceriyor.
Karanlık ve kasvetli atmosferi ve senaryonun gerçekle gerçek olmayanın birbirinden ayır edilemez hale gelen yapısı ile akıl sağlığı pek de yerinde olmayan Gerçeğe Çağrı ve Azınlık Raporu gibi filmleştirilmiş kitapları da olan ünlü bilimkurgu yazarı Philip K. Dick' in Ubik gibi kitaplarından tutun da kaba hatlarıyla 80 lerin ünlü dizisi Görevimiz Tehlikesine de benzetebileceğimiz satranç taşları gibi görev dağılımlı yapısı, Alex Poyrasın Matrix'e dahi esin olmuş yakın tarihli kült bilimkurgu filmi Karanlık Şehri ve tabii ki Matrixin kendisi gibi farklı bir çok şeyden esinlenerek Matrix sonrasının son 11 yılının en orjinal filmlerinden birine imza atan Nolan bilimkurgu türünün en uçlarında dolaşarak seyircisini takip etmenin pek de kolay olmadığı, her izlendiğinde dahasının keşfedileceği bir filme, sıradışı ezber bozan bir dünyaya bir bir labirente davet ediyor. Filme akılda kalan müzikleri eşlik ederken de Alman besteci Hans Zimmer ın neden film müzikleri deyince akla gelen ilk isim olduğunu (Ennio Morricone hariç tabi :) ) bir kez daha anlayıp Nolan'ın isabetli seçimlerinden bir diğerinin de Batman filmlerinden sonra tekrar Zimmer ile çalışması olduğunu görüyoruz. Son Samuraydan hatırladığımız Ken Watabe Nolan' ın doğru tercihlerinden bir diğeri zira adam en karzimatık Japondur herhalde. Bir diğer isim Michal Cane ise Nolan'ın doğru giden bir şeyi bozmaya da düzeltmeye de gerek yok şeklinde düşündüğünden olsa gerek yan rolleri gönül rahatlığıyla emanet ettiği sağlam çınarı. Leanardo Di Caprio içinse ne demek lazım ki, bir türlü sevemedim ama adam James Cameron dan tutunda Michael Scorsese'ye, Christopher Nolandan, Ridley Scott'a, Steven Spilberg' e kadar yetişebildiği, sinemayı yönlendiren ne kadar büyük isim varsa hemen hepsiyle çalıştı.
Yoruma açık finali ve yine yoruma açık gözden kaçan ve yakalan detayları ile izleyen herkesin farklı fikirlere sahip olabileceği, hemen herkesin diğerinden farklı bir detayı farkedip keşfedebileceği, farklı bir yönünden keyif alabileceği Inception ile Nolan 10 yıl aradan sonra yeni Mementosu ile sevenlerini bir kez daha selamlıyor ve artık tekrarların, devam filmlerinin ve yeniden çekimlerin oldukça revaçta olduğu sinema dünyasına da sonrasında çokça referans olarak alınacak, gönderme yapılacak son derece orjinal bir fikir ekiyor ve yeni bir soluk getiriyor. Bize de bu filmden mest olup bir sonraki Nolan filmini hevesle beklemek kalıyor.
# Filmi ben ilk izlediğimde düşüncem şöyle oldu Acaba biz geri zekalı mıyız? Çünkü cıkışta gerek başı gerek sonu gerekse ortası ile ilgili tartışırken konuyu anlamaya calışırken bu kadar seyi kurgulayıp ceken birileri var.
#Filmin yorumu Mehmet Okur'a aittir. Kendisine bu değerli düşüncelerini bizle paylaştıgı için çok teşekkür ederiz.
#Kendisinin daha önceki yazısına ulaşmak için bkz avatar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumumuzun daha etkili, daha verimli olması için lutfen sonuna isim, lakap, initial, plaka vb birşeyler ekleyelim