31 Aralık 2009 Perşembe

Her Yeni Yıl


Zaman o kadar cabuk geciyor ki o an ertelediklerimiz gün gelip pişmanlıklarımız oluyor. Herşeyin zamanında güzel, zamanında cazip oldugunu zamanı gecince farkediyoruz maalesef. Bir sure sonra onceden cok zevkli olan aynı tadı vermiyor; tıpkı kucukken yediğimiz elma şekerinin artık cezbetmemesi, cipsin içinden cıkan tasonun bir öneminin kalmaması, içinde araba resmi olan sakıza donup bakmamamız gibi. Ve her gelen yeni yıl eskiyi goturuyor bizden gelene mi sevinmeli gidene mi üzülmeli bilinmez. Ama en önemlisi günün anın degerini anlayarak yaşamak. Onun için oyle olsun boyle olsun cebiniz para dolsundan ziyade yeni yıl için en buyuk temennim hayatta hiç birşeyi ertelemeyin. Yeni yılda sonradan keşke dememek için canınız o anda ne istiyorsa nasıl mutlu olacaksanız, kendinzi nasıl daha mutlu hissedecekseniz onu yapmanız temennisiyle. Şüphesiz ki saat 00:00 olunca hersey bir anda değişmeyecek ama hiç yoktan gelen yeni yıl yeni güzelliklere yeni mutluluklara bahane olması temennisiyle, herkese güzelliklerin bir onceki yıldan daha cok, mutsuzluklualrın bir onceki yıldan az olacagı bir yıl dilerim.

Avatar

carpe diem # izle

Merakla beklenen sinemanın devrimi olarak gorulen Avatar 18.12.2009 itibariyle sinemalardaki yerini aldı. Ben Real 3D olarak ikinci gunu filmi izledim. Gercekten de soylendiği kadar ilgi cekecek bir yapım olmuş. Film hakkındaki yorumu ve analiz  Mehmet Okur arkadaşımızdan geliyor;

"Filmin yönetmeni olan James Cameron’ un Titanik’ den sonra 12 sene bekleyip de çektiği ilk film olan Avatar yönetmenin (ki hastasıyımdır kendilerinin) oldukça iddialı kelamlarından sonra başka bir heycanla beklenir olmuştu. Nasıl olmasın ki, kariyerinde Terminator 1 ve 2. Aliens, True Lies, The Abyss ve Titanic gibi filmler olan, sinemada aksiyona yön veren isimlerin başında gelen, hemen her filmiyle sinemada görselliğin sınırlarını sonuna kadar zorlayıp seyirciyi ilklerle tanıştıran bir yönetmenin 12 senelik çalışmasının, hayalinin bir ürünüydü bu film, çok büyüktü misyonu…
Açıkçası konusu ve teması itibari ile pek ilgimi çekmemişti film ve hakkında bir şeyler duyduğumda hayal kırıklığına uğramıştım Cameron bu mu olacak yapacağın film o kadar yıl aradan sonra diye. Fakat kendince haklı sebepleri var yönetmenin bu temayı seçmesinde. Pandora adını verdiği rengarenk, o yoğun ve devasa bitki örtüsünün içinde tamamiyle farklı, yönetmeni kendi hayal gücünden başka hiçbir şeyin sınırlamadığı ama World Of Warcraft ya da benzeri oyunlardan bolca da ilham aldığı belli masalsı büyüleyici bir dünyada geçiyor filmin hikayesi. Teknik anlamda filmde kusur bulmak mümkün değil, filmin o mükemmel, daha önce seyrettiğim diğer 3d filmlerden çok daha iyi olan 3d olayını bir tarafa bıraktım efektleri inanılmaz derecede iyi. Öyle ki bugüne kadar ne seyrettiyseniz unutun. Buna hastası olduğum Star Wars serisi, Lord Of The Rings filmleri ve Matrix serisi de dahil…Yoğun, devasa bitki örtüsüyle, vahşi tabiatıyla, yerli halkıyla ve kendilerine has doğa merkezli yaşam kültürleriyle öyle bir canlı bir dünya yaratıp orda olma hissini o kadar iyi verebilmiş ki yönetmen, ne yabancılık çekiyorsunuz o dünya da ne de film bitince bırakıp gitmek istiyorsunuz o masalsı atmosferi… Hikayesi olarak özgün olduğunu söylemek pek mümkün değil. Filmi seyrederken benim aklıma Kurtlarla Dans, Son Samuray ve daha önce seyrettiğim kovboylu kızılderili filmler geldi bol bol ama kendi adıma çok da orijinallik meraklısı bir adam değilim zaten… Ayrıca bu denli büyük bütçeli, bol reklamlı bir filmden beklenmeyecek şekilde de ciddi ciddi Ameraka eleştirisi var filmde ki hem şaşırdım hem de hoşuma gitti… Son olarak IMDB de falan yorumlara bakıyorum da Cameron iddialı açıklamalarından sonra ciddi şekilde eleştiriliyor o kadar konuşup bu filmi mi yaptın diye. Ben de diyorum ki Cameron’ un önceki filmlerini bilen, ne beklediğini bilip de bu filme giden bir izleyiciyi sonuna kadar tatmin edecekti bu film. Ne bekliyorlardı ki Kubrick usulü bir bilimkurgu yapıp, işin psikolojisini felsefesini, sosyolojisini mi irdeleseydi! Cameron işte adamın takıntısı belli sinemada görselliğin ve teknolojinin sınırlarını zorlamak, ilklere imza atmak. Terminator 1 ve 2 de de böyleydi, Yaratık 2 de de, pek bilinmeyen The Abyss de de hatta Titanic de de. Film sadece görsellik değil sadece ama gücünü ordan alıyor tıpkı Cameron’un diğer filmleri gibi… Gidin, seyredin, eğlenin sinemada teknolojinin geldiği noktaya şahit olun, mest olun. Cameron standartları bir kez daha belirlemiştir bence kim ne derse desin…

25 Aralık 2009 Cuma

Hayatın İçinden; Balıkçı İle Zengin İş Adamı

Memento Mori # Oku

Amerikali bir zengin isadami, bir is seyahati sirasinda kucuk bir Meksika koyu kasabasina ugrar. Limanda gezerken, agzina kadar balik dolu kucuk bir teknenin icinde oturan bir balikci dikkatini ceker. Merakla yanina yaklasir ve sorar,
"Merhaba, bu baliklari yakalamak ne kadar zamanini aldi ?"
Balikci, tumunu bir-iki saate yakaladigini soyler.
Yabanci adam bu kez, nicin daha uzun sure kalip daha fazla balik yakalamadigini sorar. Balikci, ailesinin gecimi icin bu kadarinin yettigini soyler. Amerikali isadami merakla balikciya kalan zamanini nasil gecirdigini sorar. Balikci anlatir,
"Gec vakit yatarim, sabah birazcik balik yakalarim. Sonra cocuklarimla oynarim,oglende de karim Maria ile biraz siesta yaparim. Aksamlari, amigolarla beraber gitar calip sarap iceriz, egleniriz. Dolu ve mesgul bir yasantim var senyor."
Amerikali gerinerek,
"Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardim edebilirim. Balik tutmak icin daha cok zaman ayirmali ve daha buyuk bir tekne ile calismalisin. Bu tekneden elde edecegin gelirle daha buyuk tekneler alirsin. Kisa surede bir balikci filosuna sahip olursun.Boylelikle, yakaladigin baliklari
aracilara degil dogrudan dogruya isleme tesislerine satarsin. Hatta kendi balik fabrikani bile kurabilirsin.
Balikcilik sektorunde bir numara olursun."
Ve Amerikali devam eder,
"Tabii bunlari yapman icin oncelikle bu kucuk balikci kasabasini terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los
Angeles'e ve en sonunda holdingini genisletebilecegin New York'a yerlesirsin."
Balikci dusunceli vaziyette sorar,
"Peki senyor, bu anlattiklariniz ne kadar zaman alir ?"
Amerikali yanitlar,
"15-20 yil kadar."
"Peki bundan sonra senyor ?" diye sorar balikci...
Amerikali guler,
"Simdi anlatacagim en iyi tarafi! Zamani geldiginde, sirketini halka acarsin ve sirketinin hisselerini iyi paraya satarsin! Kisa zamanda zengin olup milyonlar kazanirsin !"
"Milyonlar ?" der. Meksikali,"Eee...sonra senyor ?"
Amerikali,
"Ondan sonra emekli olursun. Gec vakitlerde yatabilecegin kucuk bir balikci kasabasina yerlesirsin, istersen zevk icin biraz balik tutarsin, cocuklarinla oynayacak, karinla siesta yapacak zamanin olur,aksamlari da arkadaslarinla sarap icip, gitar calarsin. Nasil, mukemmel degil mi ?"
Balıkçı güler; “Senyör zaten ben bu dediklerinizi şu anda da yapabiliyorum, yine bu huzura kavuşmak için neden 15-20 yıl daha sıkıntı çekeyim ki?“


*İşte ey dostlarinsanın hayatten ne beklediği, ne yapmak istediği ne kadar onemli. Ne için yasayıp neye dogru yuruyoruz, hepimizin hayali sonunda mutlu sakin bir hayat değil mi? Peki o zaman bu günlük hırslar, amansız yarış ne diye düşünmeden edemiyor insan.

24 Aralık 2009 Perşembe

Faysal Xavier




Hayat o kadar garip ki insanlar da ne zaman nerde nasıl olacagı belli olmuyor. Aykırı sac şekli tuhaf sakkallarıyla her zaman değişik bir tip olmuştu Abel Luis da Silva Costa Xavier. Benfica,Bari, PSV, Everton, Liverpool derken 2003 yılında Galatasaray'la da yolu kesişmişti Xavier'in. Neredeyse hiç etkili olamadı maalesef, Sadece 11 macta yer alırken hiç de gol atamadı.Zaten de cok kalmayıp Hannover, Roma ve Middlesbrough'e gitti. Middlesbrough'da oynarken Eylül 2005'te yapılan doping kontrolunde uyusturucu kullandıgı tesit edilince 1 yıl cezaya mahkum edildi. Son olarak da Beckham'ın takımı Los Angeles Galaxy ile anlaştı ve 2008 de aktif futbol hayatına son verdi. Galatasaray'da oynadıgı donemde Galatasaray'a hiç etkili olamadı ama belli ki Galatasaray ve Türkiye onun hayatının sonraki döneminde etkili olmuş. Abel Luis da Silva Costa Xavier müslğman olup Faysal Xavier adını almış. Basının karsısına cıkan Xavier 2003 yılında G.Saray'da oynarken ilk kez İslamiyetle tanıştığını, İslam dininin barındığı; barış, eşitlik, özgürlük ve umut gibi özelliklerin kendisini çok etkilediğini belirtmiş. Bundan sonraki hayatını Afrika'daki açlar için çalışarak ve iyilik peşinde koşarak geçireceğini açıklamış. Hayat işte ne zaman nerde nasıl olacagın hiç belli değil. Allah yolunu acık etsin.

Kırmızının Asaleti



Galatasaray yonetimi bu sene satış ve pazarlama konusunda devrim yarattı desek yeridir ki bu da satış rakamlarından belli oluyor. Son icraat ise kimsenin aklına gelmeyecek şekilde devre arasında yeni bir forma piyasaya sürmeleri. Çok tartışılan mor formanın satışı patlamıştı biliyorsunuz. Şimdi ise ozellikle benim yıllardan beri surekli dile getirdiğim sadece kırmızı tonun kullanıldıgı formayı hemde devre arasında cıkarmaları ticari bir zekanın yansıması bence. Asalet temalı mor formadan sonra cesaret temalı kırmızı forma, hiç de fena fikir değil. Gerci ben Liverpool yada Manchester United kırmızından istiyordum ama bu da fena olmamış. Şimdilik sadece İstanbul’daki Galatasaray Store’larda ve http://www.gsstore.org/ internet sitesinde beğenisine sunulmuştur. Yakında da tim GS storelarda vitrinlerdeki yerini alacakmış. Bu formamız daha cok tansiyonu yuksek kritik maclarda tercih edilecekmiş. Ben en kısa zamanda tedarik ediyorum sahsen cok başarılı buldum bu arada fiyatının da 89.9 TL oldugunu belirtmekte fayda var.

22 Aralık 2009 Salı

İlahi Adalet İnonu'de Tecelli Etti


Son zamanlarda oyle bir mac hatırlamıyorum ki taraflardan birisi Galatasaray olmamasına ragmen sonucuna bu kadar sevineyim. Hangi mactan mı bahsediyorum, tabi ki de hafta sonu oynanan Beşiktaş Bursaspor macı. Yıllar önce Bursa'da bir Beşiktaş'la Bursa karşı karşıya gelmişti, Bursaspor tarihinde ilk kez ikinci lige düşmesine büyük katkı sağlayan Beşiktaş ile ikinci ligden takrar birinci lige yükseldikten sonra ilk kez Bursa'da karşı karşıya gelmişler Bursaspor Fenerbahce ile şampiyonluk yarışında ki rakibini 3-0 gibi net bir skorla yenerek bir nevi intikamını almış oldu ki mac sonunda üzerlerinde "intikam alındı" t-shirtleri giydiler.

 Bir bu macın skoru beni bu kadar mutlu etmişti bir de gectiğimiz hafta sonu oynanan ve yine Bursaspor lehine biten macın sonucu, hayır Beşiktaş düşmanı değilim ama bazen adaletin yerini bulması her ne renkten olursa olsun insanı sevindiriyor. Gectiğimiz macta bir tarafta macı isteyen, ızlak zemine ragmen oyun oynamaya çalışan Bursaspor ve attıgı birbirnden güzel goller diger tarafta ise iki golunu toplasan bir gol etmeyecek Beşiktaş. Sanki madalyonun iki farklı yüzü gibiydiler. İlk gol o kadar sacmaydı ki hakem için edilebilecek tek kelime şaşırmış olmalı. Kendisi Beşiktaslı oyuncuya düdüğünü gösterdiği halde oyunun başlamasına göz yumu Bursa'ya bir gole mal oldu. O pozisyonda bir hakemin düüğünün hiç bir ehemmiyetinin olmadığını gösterdi bize Tolga Özkolpa. İkinci gol ise muthiş bir zeka ürünü, zeminin ıslaklıgından faydalanan İbrahim Toraman önündeki topa rakibinin mudahele edeceğini gorunce daha rakibin ayagıyla kendisi arasında 30cm mesafe varken başlıyor kendini atmaya ve nüthiş bir vucut hareketiyle yediriyor pozisyonu hakeme. Ama Allah'tan tum bunlardan etkilenmeyen Ertugrul Saglam'ın talebeleri son dakikalarda da olsa macı cevirmeyi biliyorlar ve bu yılın ligdeki son macını muthiş bir kapakla tamamlıyorlar. Bu arada son golun Beşiktaş'tan kiaralanan Zapotocny tarafından atılması da ayrı bir güzellik oldu. Bunu turkiye gazetesi anlamlı bir şekilde manşetine taşımış; Kiralık Katil:)

18 Aralık 2009 Cuma

Şampiyonlar Ligi - Uefa Kupası Kura Çekimi


Şampiyonlar Ligi'nde merakla beklenen kura çekimi Nyon'da gerçekleşti. Gruplardan çıkmayı başaran 16 takımın eşleştiği kura çekiminde, kurallar gereği aynı ülke takımlarının karşılaşması engellendi.

ŞAMPİYONLAR LİGİ 2. TUR EŞLEŞMELERİ:


Stuttgart - Barcelona     
Olympiakos - Bordeaux 
Inter - Chelsea
Bayern Münih - Fiorentina  
CSKA Moskova - Sevilla
Lyon - Real Madrid
Porto - Arsenal
Milan - Manchester United

*Grupların en enterasan ve en müthiş eşleşmesi şüphesiz ki Milan Manchester United eşleşmesi, öyle ki ocak ayında Milan'da tekrar kiralık olarak oynayacak olan Beckham Şampiyonlar Ligi kura çekiminde  Manchester'la eşleşemek istediğini söylemişti. Böylece 2003’ten bu yana oynama fırsatı bulamadığı Old Trafford’ta forma giymek istiyormuş.  http://www101.mackolik.com/Futbol/Haber/89693/Beckhamin-Manu-Hayali





                      
Olayın bizi ilgilendiren kısmı ise hiç şüphesiz ki Uefa kupası kura çekimi. UEFA Avrupa Ligi'nde gruplarından lider olarak çıkan Fenerbahçe ile Galatasaray'ın son 32'de eşleştiği rakipleri belli oldu.

UEFA AVRUPA LİGİ SON 32 EŞLEŞMELERİ:


Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv
Athletic Bilbao - Anderlecht
Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma
Atletico Madrid - Galatasaray
Ajax - Juventus
Brugge - Valencia
Fulham - Shakhtar
Liverpool - Unirea Urziceni
Hamburg - PSV Eindhoven
Villarreal - Wolfsburg
Standard Liege - Salzburg
Twente - Werder Bremen
Lille - Fenerbahçe
Everton - Sporting
Hertha - Benfica

*Bu arada son 16'nın kuraları da cekildi.

Hamburg - PSV Eindhoven # Athletic Bilbao - Anderlecht  

Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv # Villarreal - Wolfsburg
Atletico Madrid - Galatasaray # Everton - Sporting
Hertha - Benfica # Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma # Standard Liege - Salzburg
Lille - Fenerbahçe # Liverpool - Unirea Urziceni
Ajax - Juventus # Fulham - Shakhtar
Brugge - Valencia # Twente - Werder Bremen



* Benim şahsi görüşüm Fenerbahce yine ballı bir kura cekmiş hiç yoktan ilk tur için. Muhtemelen (ki azıcık akıllı oynarlarsa) Lille'i gecip bir sonraki turda rakipleri olacak olan Liverpool'a takılırlar. Ben acıkcası yürekten istiyorum da boyle birşeyin gercekleşmesini ve Liverpoolumuzu tekrar İstanbul'da görmeyi. Galatasaray ise kurada cekebileceği en zor rakiplerden birini cekmiş her ne kadar bu sene sıkıntılı zamanlar gecirseler de tarihi başarılarla kadrosu Agüero, Forlan, Maxi Rodriguez gibi yıldızlarla dolu. Galatasaray'ın en büyük artısı ise La Liga'yı cok iyi bilen bir F. Rijkaard. Sonraki tur da ise Everton - Sporting macının galibiyle eşleşecek olan Galatasaray'ın bu turda bir oncekine gore işi biraz daha kolay görünüyor. Madrid'den alınacak avantajlı bir skorla turu gecen Galatasaray bir iki tur daha yürür diye tahmin ediyorum. Gruplarını lider bitiren iki takımımız için güzel haber ise iki takım da ilk maclarını deplasmanda ikinci maclarını kendi sahalarında oynayacak olmaları. UEFA Avrupa Ligi'nde son 32'deki maçlar 18 ve 25 Şubat'ta oynanacak. Yanlız ve güzel ülkemin elle tutulur iki takımına da başarılar diliyorum.


17 Aralık 2009 Perşembe

Atatürk Havalimanı Köprülü Kavşagı


Ataturk Havalimanı'na aracla gelenler şu gunlerde gunun nerdeyese her saatinda yogun bir trafikle karşılaşıyorşar. Öyle ki bu yuzden ucagını kacırmamak için yolda yuruyen insanlara bile rastlamak mümkün. Yolcusundan, personeline, serviscisinden taksicisine herkes rahatsız bu durumdan.
Ama bu tarfiğin sebebi gec kalınmış bir karar olan Havalimanı giriş kapısına köğrülü kavşak yapma çalışmaları. Öyle ki  2010 nisan ayına kadar bu çile devam edecek maallesef.


Türkiye'nin yurtdışına açılan en büyük havalimanı olan Atatürk Havalimanı'na ulaşımı kolaylaştırmak için nihayet birşeyler yapmaya niyetlenen yetkililer 7 adet köprünün yer alacagı iki katlı bir kavşak yapımına karar verdiler. Çalışmalar bitirildiğinde E-5 Yolu-Havalimanı-Dünya Ticaret Merkezi ve Fuar Alanı-Florya arası ile Florya- Dünya Ticaret Merkezi ve Fuar Alanı- Havalimanı ve E-5 Yolu arasında hiç trafik ışığı ile karşılaşmadan kesintisiz seyahat edilebilecekmiş.


 Şu anda E-5'ten ve Florya yönünden Atatürk Havalimanı ve Dünya Ticaret Merkezi ve Fuar alanına gitmek isteyen bir kişinin en az 3-5 trafik ışığı ile karşılaştığını düşününce cok güzel, sevindirici bir haber ama neden bu kadar beklendi orası ayrı bir tartışma konusu. Bu kadar gec kalındıgının herkes farkında oldugundan ve yazın yogunluguna yakalanmak istenilmediğinden olacak ki çalışmalarda 7 gün 24 saat esasına göre, 24'ü mühendis toplam 350 personelin üç vardiya halinde çalışıyorlarmış. Ayrıca havalimanı A kapısının girişi de ufo seklinde yuvarlak bir şekilde inşa edieleckmiş. Su ana kadar 2 köprü ve 2500 metre bağlantı yolu tamamlanmış. Kavşagın son halini merakla beklemekteyiz.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Hastasıyım... İstanbul Ağlıyor - Gulay

# carpe diem : dinle



trende biletsiz sevdalar vardı
vagonlar kaçaklara göz yumarlardı
aksada yüreklere kar pınarları
sevdanın arkası var ardı bahardı

istanbul ağlıyor sen ağlıyorsun
hadi git git artık ne duruyorsun
yolcular hep kaçak bizse tutuklu
gözler ağlıyor tutkulu çocuksu

yıldız avlarım göğün mavisinde
her dem bakışlarını gözlerinin deryasında
pusu duran ellerimi sana tuzaklarım
her tetik düşürdüğünde gözlerin ölüme az kalır

yalnız gördü ya gelir bende kalır yalnızlık uzar geceler
istanbula yağmur yağar karla karışık
karı ayıklar yağmur kokularını alırım koynuma
ot koyarım göz ucuma anlarım yine yangın yine hasret
yıkanan istanbuldan düşen payıma
bi de yüzünün giderken ki ıslaklığı

gül damlası düşmüş ateş yurduydu
dağlara dil uzatan narlı kuyuydu
yağsada gönüllere gam geceleri
ceren yarasında aşk [dert] büyütürdü

istanbul ağlıyor ben ağlıyorum
hadi kalk gel artık dayanamıyorum
yolcular geldiler sen yoksun içinde
yüreğim can veriyor acılar içinde

# Bu kadar güzel sözlere sahip olan şarkı bu enfes yorumla da birleşince ortaya mükemmel bir şarkı çıkmış. İnsanın dinledikçe dinleyesi geliyor, dinledikce insanı bir yandan rahatlatırken bir yandan efkara sevk ediyor..E bir şarkıda hem istanbul hem de aşk olunca haliyle tadıı da bir başka oluyor. (bkz.Sezen Aksu-İstanbul İstanbul olalı)

10 Aralık 2009 Perşembe

Vatan Borcu




Hafta sonu itibariyle 331. donem askerlerimiz birliklerine teslim olacaklar, şimdiden tum dostlara hayırlı tezkereler temennimizdir. Er yada gec uzun ya da kısa eninde sonunda yapılacak bu eylemi bir an önce aradan cıkarma şansına erişen dostlarımıza şimdiden huzur, sabır ve metanet diliyorum.

7 Aralık 2009 Pazartesi

Kaybedilen Sadece Puan Değil!!


Bazen oyle maclar olur ki degeri üç puandan fazladır. Galatasaray İstanbul Büyükşehir Blediye macı da bunlardn biriydi Galatasaray için. Zirvedeki takımlardan Fenerbahce'nin Kasımpaşa'ya puan kaybetmesi, Beşiktaş'ın Diyarbakır ile berabere kalması aynı puandaki Bursaspor'un Kayseri'den üç yemesi macı bir anda Galatasaray için liderlik macına dönüştürdü. Bu mactan alınacak 3 puan Galatasarary'ı bir anda puan tablosundaki yerini 3 basamak yukseltip zirveye yerleştirecek ilk yarıyı lider ve moralle kapatma fırsatı doguracaktı. Futbolcular da bunun bilinicindeydi ki son dakikalarda neredeyse ayakları titreye titreye oynadılar, defanstan şişirme toplarla cıkma cabası top defanstan gitsin de nereye giderse gitsin atışları sonun başlangıcı oldu."Profesyonel oyuncu nerede ne yapacagını bilmeli" Eger Galatasaary gibi buyuk bir camiada top koşturuyorsanız belli bir profesyonelliğe ulaşmışsınız demektir. Dakika yetmiş oldugunda bir sıfırın ustune yatmak ister gibi topu ordan oraya bodozlama vuramazsınız. Vururusanız da giden top sadaac bir dakika içinde tekrar size doner ki bunu takımınızın beşte biri maliyetli bir anadolu takımına karşı yapıyorsanız bu da ayıpların en büyüğüdür.
"Bir sıfırı bulduysan ikiyi de üçü de atacaksın"  Mac geneli ustun olan tarfamışsınız iki üç topunuz direkten donmus hakem son dakikalarda yanlı kararlar vermiş vs.vs. Büyük takımın mac sonunda boyle bahanekeri olamaz.Eger ki ilk golu attıysan ikiyi de üçü de atacaksıız. Yoksa son dakikaya kadar ecel terleri doker 90+4'te de golu yersiniz. Sonradan aglamanın sızlamanın formayı parcalamanın kimseye yararı olmaz.Bre Musfata Sarp hem topu uzaklaştıramayıp gole sebep oluyorsun bir de ustune ustluk saga sola bagırıp foramnı yırtıyorsun. Son dakika o topu oyle yumusacık karşılarsan rakibinde gelir hızlıca senin aglarına yollar. Sonra da aglar sızlra yakanı paçanı dağıtırsın. Mac sonu yaptıgı acıklama ise komedi perdesinin son sahnesi sanki neymiş küfür etmemek için hırsını formadan cıkarmış. Yok artık Ali Sami, kime me diye kufredecksin bu kadar sacma sapan bir acıklama olamaz.
Sonuc olarak F. Rijkaard'ın mac sonunda dediği gibi yeterince profesyonel olamadı Galatasaray, ve ilk yarıyı moralli bir şekilde lider olarak kapama fırsatını kacırdı elinden. Sadece 2 puan ve liderliği değil değil morali motivasyonu da kaybetti Galatasaray. Ayrıca her zamanki gibi bizi şaşırtmayarak başta Fenerbahce olmak üzere rakiplerinin puan kaybettiği haftada geleneği bozmayaraak bir puanla ayrıldı kendi sahasındaki belediye macından.

1 Aralık 2009 Salı

Twilight Saga: New Moon

Carpe Diem: izle



Stepheine Meyer'ın Twilight serisine bağlı ikinci kitabının filmi olan New Moon gecen haftalarda vizyona girdi, girmesiyle de özellikle ilk gunler de nerdeyese her yerde sinemalar doldu tastı, yer bulmak imkansızlaştı. Ben de vizyona girdiğinin ikinci gunu izleme imkanı buldum. Aslında ne Stepheine Meyer'ın ne Bella'nın ne de Edward'ın hayranıyım. Serinin ne ilk kitabını okudum ne de bunu. Sadece ilk filmi gosterime girdiğinde ki daha bu kadar populer bile değildi. Oyle bir akşam sinemeya gitmiştim sacma sapan Türk filmelrinin yanında iki tane elle tutulur film vardı izlemeye deger gibi gozuken. Jim Carrey'nin Yes Man ve Twillight uzunca bir karrasızlıktan sonra Twillight'i izledim yanlız değil tabi. Aslında içinde vampir olan vampirin aşkını hayatını vs anlatan kitap ya da filmeri sacma bulur ve genelde uzak dururdum, ama o filmi izledikten sonra klasik bir vampir filmi olmadıgı içinde gayet sıcak samimi bir imkansız aşkın anlatıldıgı başarılı bir film oldugu kanısına vardım. Hal boyle olunca ikincisini de izlemek istiyor insan. Dogal olarak ikincisini izledikten sonra üçüncüyü de.Soylentilere gore üçünce filmin de cekimleri bitmiş en yakın zamanda o da vizyona girecekmiş. Hatta bu ilgi alaka dorduncu kitabı da piyasaya sürdürmüş.Yani cok gecmeyecek ki dorduncu filme da başlayacaklardır.  İlk filmle ikinci filmi kıyaslayacak olursak ilk filmdeki yonetmenin yerini Chris Weitz almış ki ilk bakışta bu hemen kendini gosteriyor. Özellikle görsel ögelerin sunuluşu daha bir çarpıcı olmuş.IMDB izlieyicileri iki filme de cok cimri davranmış not verme konusunda ilk film 5.9/10 alırken 30.00 kişinin oy kullandığı ikinci film 4.5/10 almış yine de ülkemize baktıgımzda beyazperde.com'un takipcileri öellikle seyredilecek adam gibi filmin olmadıgı şu gunlerde 6.8 ile hatırı sayılır bir değerlendirme yapmışlar. Ben özellikle sinemada izlemeye değer buldum.İlk filmi izleyen herkes zaten izleyecektir ama bu seriye benim gibi bu vampir camiasına ön yargıyla bakan herkesin izlemesini tavsiye ederim, eminin fikriniz değişecektir.Filmle ilgili daha fazla detaylı bilgi vermeyecegim izlemeyen arkadaşlar için. Herkese iyi seyirler..

30 Kasım 2009 Pazartesi

Futbolun Tadı Derbilerin Haftası

Öyle bir haftaydı ki geride bıraktıgımız hafta sonu, gercekten futbolseverler derbilere doydu. İngiltere, İspanya ve Yunanistan'da müthiş maçlar oynandı cok guzel goller atıldı işin entarasan tarafı hiçbir derbi de berabere bitmedi. Şöyle bir oynanan maclara bakacak olursak
Barcelona - Real Madrid : 1 - 0 Dk. 55 İbrahimovic
El Classico'daki heyacanda Barcelona evinde Real'i devirmeyi başardı.İlk yarıda Real Madrid adına C. Ronaldo cok musait bir pozisyonda Valdez'la karşı karşıya kalmasına ragmen pozisyonu degerlendiremedi. İkinci yarıda D. Alves'in muthiş pasında Zlatan Ibrahimovic güzel bir vuruşla Barca'yı 1-0 one gecirdi. birer kırmızı kartın cıktıgı mac 1-0 tamamlandı ve bu galibiyetle Barcelona liderliği Real Madrid'den de devralmış oldu.
Arsenal - Chelsea : 0 - 3  Dk.41 - 86  Drogba, Dk. 45 Thomas Vermaelen
Arsenal Londra derbisinde Chelsea karşısına çıkana kadar bu sezon evinde oynadığı 11 resmi maçı da kazanmıştı ve müthiş serisine veda etmekle kalmayan Arsenal bu maglubiyetle mavi beyazlılarla oynadığı son 15 derbi mücadelesinden sadece 2 galibiyet çıkarabilmiş oldu.Chelsea net bir skorla 3-0 kazanırken Arsenal ile oynanan son 9 derbi mücadelesinde 11. kez fileleri havalandıran Fildişi Sahil'li yıldız futbolcu Didier Drogba kırmızı beyazlıların kabusu olmaya devam etti. Bu arada Chelsea bu galbiyetle son 6 macında da gol yemeden galip gelmeyi başarmış oldu.  
  Everton - Liverpool : 0 - 2 Dk. 12 Javier Mascherano Dk.81 Dirk Kuyt
Şampiyonlar Ligi'ne erken veda ederek büyük hayal kırıklığı yaşayan Liverpool, son yıllarda büyük üstünlük kurduğu ezeli rakibi Everton'u deplasmanda 2-0'la geçerek moral depoladı.

Olympiakos - Panathinakios : 2 - 0  Dk. 45 - 55 Mitroglou
Galatasarayımızın'ın UEFA Avrupa ligindeki rakibi Panathinaikos, deplasmanda Olympiakos'a 2-0 yenildi. Bu sonucla Zico'nun takımı Olympiakos liderliği de ezeli rakibi Pana'nın elinden almış oldu.
Kızılyıldız - Partizan : 1 - 2 Dk.12 0-1 Lamine Diarra, Dk. 44 Srda Knezevic 1-1, Dk 61' 1-2 Cleo
Sırbistanın en buyuk derbisinde ise gulen taraf Partizan oldu. Mactan cok olayların hakim oldugu karsılaşmada 8 taraftar yaralandı, 40 kişi goz altına alındı.Maçın oynandığı sırada tribünlerdeki koltukların yakılarak sahaya atıldığı, bu nedenle maçın geçici olarak durduğu, tribünlerde çıkan yangının ise itfaiye ve polisler tarafından zorlukla söndürülebildiği açıklandı.

Bir Başkadır Bayramlar


Bir başkadır bayramlar... Hep sevdiklerimizleyizdir, hep birlikteyizdir, cocuksu bir sevinç vardır içimizde. Başkadır işte tarifi yoktur o sevincin, el öpmenin hatır sormanın, akraba ziyaretinin, eş dost sohbetinin. Bir de bu bayram kurban bayramıysa başkadır o pişen et kokusunun tadı. Ama megerse hepsi cocukkenmiş büyüdükçe ya içimizdeki heyecan bitiyor ya da günlük uğraşlardan hiçbirşeyi eskisi kadar önemsiyoruz. Bayram denince kimi kesim için oraya buraya kacma tatil fırsatı aklına geliyor hemen. Kimisi ise eğer ki bizim gibi bayram da olsa çalışmak zorundaysa neredeyse hiç bir farkı kalmıyor herhangi bir iş gununden sadece gelen bayram mesajlarından başka. He bir de smsle bayram tebriği cıktı tabi. Bir mesaj yazıyorsun listendeki herkese aynı mesajı yolluyorsun, hoop herkesin bayramı kutlandı bir de kafiyeli şunun şoyle olsun bunun boyle olsun bayramın kutlu olsun diye de bagladın mı tamamdır artık. Bu bayramda ki yazacaklarımı özellikle en son gune sakladım benim için nasıldı bayram diye. Hesap yapa yapa iş başlangıc saatinin onune sıkıştırılan bayram namazı -ki bizim orda her bayram namazından sonra tanıdık tanımadık herkes birbiriyle bayramlaşır, burda o da yok- hemen ardından koştura koştura işe git. Bayramın bayram oldugunu belediyelerin bayramı kutlayan afişlerinden ve gelen mesajlardan anlıyoruz artık sadece. Neredeyse maalesef ki hiç bir anlamı önemi kalmamış. Sen gel de cocuk olmak isteme şimdi. Eskiden bayram programları olurdu kanalların günler oncesinden tanıtımları donmeye başlardı. Her gun için ayrı bir program en güzelinden bir film ya da biğr eğlence programı bayrama özel olanından, şimdi ise ana haberde danasını kovalayan adamın haberinden başka herhangi birşey kalmamış cogu kanal normal yayın akışına devam ediyor. Bayramın dördüncü gunu oldu bir kişinin elini öpüp bayramlaşmadım ama facebooktan herkesin bayramını kutladım ne güzel!!! Evet bir başkadır bayramlar gercekten bir BAŞKA artık bayramlar...

29 Kasım 2009 Pazar

Sivasspor Ve Takım Oyunu


Bu hafta takım olmanın onemine yer vermişken değinmemiz gereken en büyük ornek ise şühesiz ki Sivasspor. Sivasspor'un son 3 sezondur muthiş bir cıkısı göze hoş gelen bir futbolu vardı. Bunun en temel sebebi ise Bulent Uygun'la birlikte istikrarlı bir takım olmasıydı. Gecen sene son anda kacan şampiyonluk tamamen tecrubesizliktendi. Herkes Sivasspor'un bu başarısını takdir ediyor bu sene ustune biraz daha ekleyerek yeni bir başarı bekliyordu. Çünkü hazır eldeki oturmuş kadronun üzerine katılacak birkac takviyeyle takım cok daha iyi yerlere gelebilirdi. Bir de Şampiyonlar Liginde mücadele etme fırsatı ayrıca büyük bir şanstı. Ama Bulent Uygun ve Sivasspor yonetimi gecen senenin sonunda bu dusunceyi tamamen görmezden gelip birşeyleri düzeltmek adına cok buyuk hatalar yaptılar oyle ki konu Bülent Uygun'un istifasına kadar vardı. Transfer doneminde Sivasspor'un neler yaptıgına kısaca göz atmak gerekirse;

Gidenler;
Murat Erdoğan (Kasımpaşa)
Faruk Bayar (Ankaraspor)
Mamadou Diallo (Diyarbakırspor)
Da Silva Bilica (Fenerbahçe)
Herve Tum (İstanbul B. B.)
Kanfory Sylla (İstanbul B. B.)
Pini Felix Balili (Antalyaspor)
Sergio Pacheco Oliviera (Bakü)
Mohamed Ali Kurtuluş (Kocaelispor)
Eyüp Kadri Ataoğlu (Ç.Rizespor)
Emre Efe (Darıca Gençlerbirliği)
Tayfun Emre Yılmaz (Sakaryaspor)
Murat Yılmaz (Bursa Nilüferspor)
Ilgar Gurbanov

Gelenler
Pieter Mbemba (FC Eindhoven)
Bruno Zita Mbanangoye (Dinamo Minsk)
Yasin Çakmak (Fenerbahçe)
Uğur Kavuk (Antalyaspor)
Erman Kılıç (İstanbul B. B.)
İbrahim Şahin (Hacettepe)
Kadir Bekmezci (Hacettepe)
Ferhat Bıkmaz (Hannover 96)
Akeem Agbetu (Kocaelispor)
Ersen Martin (Recreativo Huelva)
Cihan Yılmaz (Karşıyaka)

Tabloya bakılınca neden bu sene bu kadar ligin dibine demir attıklarını anlamak güç değil. Eger siz anadoluda cüzi butceli bir takımsanız büyük paralarla büyük transferler yapamazsınız. Ama bir takım olgusu yakalamanız sizin en büyük artınızdır. İşte bunu yakalayan Sivasspor maaalesef ki yaptığı transfer hamleleriyle elindeki en buyuk kozundan oldu ve kacınılmaz son olarak da ligin dibine demir attı.

28 Kasım 2009 Cumartesi

Takım Olmanın Önemi


Her zaman duyarız söyleriz futbol bir takım oyunudur diye. İşte bunun gercekliğini dun gece bir kez daha görerek anlamış olduk. Bir tarafta bireysel yıldızları epey fazla olan Galatasaray diger tarfta ise takım olgusunu yakalamış Bursaspor. Kadroya baktıgımızda bir tarfta hem Galatasarayın hem de malesef milli takımımızın defansını olusturan Gokhan-Servet-Sabri-Hakan blogu var ki malesef dunku macta bir tanesi bile Sursa defansının yarısı kadar hırslı ve mucadeleci oynamadı. E tabi oynayan bu dort oyuncunun da hemen hemen bir alternatifi yok takımda hal boyle olunca da herkes oynasam da yerim garanti oynamasam da garanti havasında. Onlerinde iki on libero ki son derece gereksiz durmuş. Kanatlarda Kewell ve Keita olması gereken adamlar ama oyunu bir turlu kanatlara yayamayınca oraya C. Ronaldo'yu da koysan etkili olamazsın. Ve son olarak hucumda Arda, iyi ki bir Arda'mız var arkadas heryere onu koyalım e o zaman Nonda'nın rolu ne bu takımda arkadaş. Adam nerdeyse macın tamamında top almak için orta sahaya kadar gelince biz macın buyuk bir bolumunde forvet oyuncumuz olmadan oynadık 4-2-4-0 gibi bir sistem ortaya cıktı. Dun ne yapacagımızı bilmez bir halde sahadaydık ne yapacagımızı bilemedik de.


Takımda o kadar cok aksayan sey vardı ki hangisinden bahsetsek, Sabri denen adam beş yıldır bir orta yapmayı ogrenemdi bundan sonra ki bes yılda da birşeyler ogrenecegine hiç umudum yok.Mustafa Sarp ve Barış Özbek bu halleriyle asla Galatasaray topcusu değiller. Ne takım halinde savunma ne de takım halinde hucum yapabiliyiruz. Halbuki F. Rijkaard'ın temel felsefesidir takım oyunu herkesin hucuma yada savunmaya katkı yapması ayaga top yapılması bol bol pas yapıp organize ataklarla hucuma cıkmak. Dun F. Rijkaard kulubede yoktu eşinin rahatsızlığı sebebiyle, onun futbol anlayışı da yoktu maalesef. Üstelik sadece bu macta değil son iki üç mactır böyleyiz. Gecenlerde Show Tv'deki Devler Ligi maclarını izlemeye gelen efsane yıldızımız G. Hagi'ye soruyor Acun; Galatasaray bu sene cok iyi oyuncular aldı güzel bir takım kurdu, 2000li yılların başında ki o efsane kadroyla kıyasladıgınızda Galatasaray'ın bu kadrsosunun Uefa'daki şansını nasıl değerlendiriyorsunuz diye? Hagi; Evet Galatasaray bireysel olarak cok kaliteli oyuncular aldılar ama bu kadroyu o kadroyla kıyaslamak yersiz cunku biz o zaman bir takımdık şimdi ise bu oyuncuların bir takım olabilmesi için zamana ihtiyacı var. İşte bu sene ki durumumuzu özetleyen acıklama tek sorun hala takım olamamızda.

14 Kasım 2009 Cumartesi

Sabiha Gökcen Havalimanı Notları



İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı yeni dış hatlar terminali gecenlerde hizmete girmişti hatta başbakan da gelip törenle acmıştı.Turk Hava Yolları da Londra (stn) Koln, Hannover, Amsterdam, Moskova ve Stutgart'a uçuşlarını başlattı. Tabi Londra'ya gidince biz de arkasından Sabiha Gokcen'e yola koyulduk kontuar açılışından üc saat oncesinden servisimize binip. Londra dedim ama sadece Londra değil Lonrda'nın yanında Koln'e de bakıyoruz. Hatta işin enterasan tarafı aynı saatte hemen yan kontuarda Hannover uçuşu var oraya giden direk bavulunu veriyor Koln'e giden bir dizi kontroldan geciyor. Neyse işin o kısmı bizi ilgilendirmez. İşimiz bu nerde olsa yapacagız işini seven kişi hiçbirşeyden şikayet etmemeli.


Yeni Başlayanlar İçin Sabiha Gökçen;
*Gercekten cok güzel bir havalimanı inşa etmişler başarılı bir mimari olmuş ama keşke İstanbul'a yapsalardı bildiğin Anadolu'ya dogru Temden yol alıp gidiyorsunuz ve trafik musaitse bir saatte varıyorsunuz, eger bir saatlik bir ucusunuz varsa hiç cekilecek gidilecek yol değil.
*Erken hizmete sokmak için acele edilmiş gercekten de başarılmış planlanandan 1 sene once bitmiş gerci maliyeti iki katına cıkmış ama sonucta bitirmişler.
*Yeni olması nedeniyle hersey gıcır gıcır, yerler tertemiz, bantlar tertemiz, arabalar tertemiz bakalım ne kadar zamanda eskitecegiz.

*İlk zamanlarda ekranlar cok yetersizdi ucus var ucus kodu var saat var ama kapı gozukmuyordu, hatta planlanan kalkış zamanı 19:50 tahmini  kalkış zamanı 20:10 gecikme 30 dakika gibi mantık ve matematik hataları vardı lakin su an bu problem giderilmiş gibi gözüküyor.
*Ama hala anons konusunda ki yetersizlik ve gereksizlik devam ediyor. Tüm iç hat ve dış hat anonsları, ucakların geliş anonsları, gidişteki son cağrı anonsları heryere duyuluyor.
*En buyuk problemlerden birisi de kredi kartı kullanamıyorsunuz yanınızda nakit bulundurmanız şart. Ayrıca sigara satışı da başlamamış.
*Duty Free Setur tarafından işletiliyor fiyatlara bakmadım ama ürün çeşitliliği bakımından Ataturk Havalimanının yanından bile gecemez.
*Her havalimanında görmeye alışık oldugumuz Burger King'e rakip olarak bir adet Simit Sarayı mevcut.



*Gate bölgesi biraz karışık olmuş labirent gibi kapılar 206A ve 206B diye ayrılmış iki farklı gidiş körüğü tek geliş körüğü var aradaki kapılar acılır kapanır camlı kapı ama otomatlar ayarlanmadığından şu an için bir güvenlik açığı söz konusu, yani Antalya'dan gelen bir yolcu giidş kapısına cok rahat cıkabileceği gibi -ki oldu-, hiç bir yere ugramadan yan taraftaki herhangi bir uçağa da geçebilir.
*Her ne kadar şimdilik bir çok eksik göze çarpmasına karşin modern mimari yapısı, genişliği ve konforu acısından cok guzel bir havalimanı olmuş, şüphe yok ki eksiklikler zamanla giderilecektir.

12 Kasım 2009 Perşembe

Metrobüs Bilmecesi

 
                                                   

                                                                                   
İstanbul trafiğinin can damarı olan E5'in yoğunluğunu hafifletmek için 2006 yılında çalışmalara başlanmış ve ilk güzergah için Topkapı - Avcılar arasında 2009 yılının başında hizmete acılmıştı. İlk olarak bakıldıgında E5'in tam ortasından yolun iki şeridinin metrobuse ayrılması cok mantıksız görünüyordu. Ama özellikle İstanbul Üniversitesi Avcılar kampüzsünde okuyan ögrenciler olmak üzere bircok kişi için büyük kolaylık sağlamış, daha önce iki bucuk saatten fazla suren yolu nerdeyse yarım saate kadar indirmişti. Hal böyle olunca belediye once hattı Mecidiyeköy'e kadar uzattı sonra da kısa bir sure içinde Kadıköy'e Söğütlüçeşme'ye kadar uzandı. Hatta bu hamle öyle etkili oldu ki Kadr Topbaş'ın tekrar secilmesinde bile büyük pay oynadı. Şu an 41 kilometrelik hat; üzerindeki 32 durakla Avcılar'dan Kadıkoy'e hizmet veriyor.

                                           

Ama gel gelelim metrobüs bu kadar rahat, hızlı ve konforlu bir ulaşım sağlayınca talep de cok oldu ve nerdeyse özellikle hafta içi 07:00 - 09:00 ve 16:00 - 19:00 saatleri olmak üzere bircok saatte kullanmak imkansız hale geldi. Bazen dokuz on tane metrobüz gecmesine ragmen yogunluk azalmıyor bırakın binmeyi adım atmak bile imkansız hale gelir hale geldi. Ne inebiliyorsunuz ne binebiliyorsunuz bir metrıbüs duraga yanassın insanlar içinde kargatulumba binmeye çalışıyor. Öyle zamanlar oluyor ki ayaktayken hiç bir yere tutunmadan seyahat etme imkanı sağlamaya başladı. Her ne kadar belediye tum ulaşım araclarından metrıbüse gecerken ve hatta kendi içinde aktarmayı kaldırsa da popülerlğinden hiç birşey kaybetmedi.

                       

İnsanlar bu kadar mecbur oldugu için zamanı da hesaba katarak kullanmaktan başka caresi kalmıyor. Ama bu çağ dışı insanların birbirni ezercesine yüklendiği ulaşım aracını ya sayıları ya seferleri arttırarark bir çözüme ulaştırmak gerekmiyor mu? Aslında bu trafiğin en mantıklı çözümü aynı hattın yerin altına alınıp metroya cevrilmesi ama bunu yapmak müthiş bir para ve uzunca bir uğraş istiyor. Tabi bu sure zarfında bu hattı kullanan bu kadar insanın nasıl gelip gidecegi ayrı bir merak konusu. Yani aşagı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık tarzı ne metrobüzle ne metrobussuz hale geldi manzara.

                   

Bu yogunluk bu kadar fazla olunca surekli yeni metrobus haberleri cıkmaya başladı basında. Gecen gun zavvallı bir amcanın kalp krizinden vefat ettiğini okumustuk. Dün de Merter'de iki aracın yoldan cıkıp metrobus yoluna girmesiyle araclara carpmamak için metrobus soforunun bariyerlere kırıp yola cıkmasıyla yasanan zincirmele bir trafik kazasını okuduk. Olayda metrobüs sürücüsü risk alıp aracı normal yola sürmüş ki öndeki iki takla atmış araca carpmaktan kurtarmış aracı ve olası can kaybını önlemiş.

                                             


Olayı ben dünkü Hürriyet gazetesinin ikinci sayfasından okudum. Haber internet sitesinde de aynen şu şekilde yer aldı.

"METROBUS YOLDAN CIKTI"
E-5 Merter Metrobüs yolunda trafik kazası meydana geldi. E-5 Karayolu'nda seyreden iki araç metrobüs yoluna girdi. Avcılar istikametine giden metrobüs şoförü iki araca çarpmamak için direksiyonu kırarak bariyerleri aştı. Bariyerleri aşan metrobüs E-5 yoluna daldı ve E-5'te trafik felç oldu.  http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12908211


Aynı gazetenin Kelebek ekini okurken Cengiz Semercioğlu'nun bu konudaki yazısı gözüme çarptı. Yazınınn metrobusle ilgili kısmını okuyunca gözlerim acık kaldı. Güya metrobüs kendine ayrılan kısımda gidememeiş durup dururken yoldan çıkmış ve kazaya sebebiyet vermişti. Acaba az önce ben mi yanlış okudum diyerek gazetenin ikinci sayfasındaki haberi tekrar okudum yetmedi eve geldim netten arayıp buldum. Ama buna ragmen aynı gazetenin yazarına gore metrobus kendisi yoldan cıkmıştı. Yagazete yanlış yazıyor ya yazar haberi hangi gözle okuyup yorum yazdıysa kendine gore yorumlayıp aktarıyordu. Televizyonda izlersin haberin ortasında denk gelirsin anlarım, e be kardeşim sen kendi gazeteni de mi okumuyorsun.
İşte yazarın malum yazısı;


Metrobüs hemen iptal edilmeli

Metrobüsün ne kadar çağdışı kalmış bir ulaşım şekli olduğu her geçen gün kanıtlanıyor, işte son olarak dün Merter’de yoldan çıktı otomobillerin arasına daldı, trafik saatlerce felç oldu... Bu yeni değil ki her gün metrobüsle ilgili bir sıkıntı yansıyor gazetelere.
Yolcuların otobüslerden inip kilometrelerce yürümesi, İstanbul ulaşımının rutin görüntülerinden biri haline geldi. Bakın metro nasıl tıkır tıkır çalışıyor, 40 yılda bir problem çıkıyor...
Çünkü modern dünyanın kurallarıyla yapılmıştır, dünyada metro sistemi nasılsa bizdeki de öyledir bu yüzden de sorunsuz çalışır.
Metrobüs gibi ucubik bir icat değildir.
Metrobüs ise tamamen melez; tramvay mı, otobüs mü, troleybüs mü ne olduğu belli olmayan garip bir icattır.
E5’in şeritlerini çalıp, ana ve yan yolları tıkaması bir yana kendi içinde sağlıklı bir sistem olmadığı da daha bir yılını doldurmadan kanıtlanmıştır.
Bu metrobüslerden hemen vazgeçilmeli...
Hazır E5’te metrobüs için ayrılmış bir yol varken bu güzergah hemen kazılıp yeraltına indirilmeli ve metro çalışmalarına başlanmalıdır.
3 yıl mı sürer 5 yıl mı sürer fark etmez, bu sürede metrobüse katlanırız ama hiç olmazsa modern bir taşımacılık için umudumuz olur.
Kendisine ayrılmış özel koca şeritlerden bile gidemeyen bir ulaşım sisteminin iyi olduğunu da lütfen kimse iddia etmesin artık...
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/12913452.asp?yazarid=105&gid=61

Bu da konuyla ilgili İBB'nin acıklaması: Dikkatiniz cekerim acıklama yine aynı gazetenin sitesinde yer alıyor.
İBB'DEN AÇIKLAMA
Merter'deki metrobüs kazasıyla ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada şöyle denildi:
"E-5 Merter Metrobüs yolunda meydana gelen trafik kazısında yol bir süre trafiğe kapandı. Merter Tınaztepe mevkiinde iki otomobil sürücüsü direksiyon hâkimiyetini kaybederek metrobüs yoluna girdi. Bu sırada Avcılar istikametine giden Metrobüs sürücüsü metrobüs yoluna takla atarak giren araçlara çarpmamak için direksiyonu kırdı. Yoldan çıkan Metrobüs başka bir araca çarptı. İlk bilgilere göre kazarda ölen yada yaralanan olmadı. Yol yaklaşık 20 dakika trafiğe kapalı kaldı. İETT, İtfaiye ve Yol Bakım ve Onarım Müdürlüğü çekicileri kazaya müdahale ederek yolu trafiğe açtı"
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12908211


Durum ortada IBB ve Hurriyet aynı fikirde ki acıklamayı internet sitesinden duyurmuşlar. Sadece Sayın Cengiz Semercioğlu'na gore metrobüs direk yoldan cıkıp aracların arasına dalmış. E bir magazin gazetecisi normal hayatla ilgili yazı yazarsa boyle başını sonunu eksik yazar diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bence Cengiz Bey ya azıcık araştırıp hiç yoktan kendi gazetesini okuyup yazı yazsın ya da yine en cok bildiği mankenler dunyası kim şık kim rüküş kim nerde ne yapmış bu konuda yazmaya devam etsin.

5 Kasım 2009 Perşembe

Nev-i şahsına münhasır bir beste...


Ve en nihayetinde klasik olacak, orjinal, bize ait bizi yansıtan bizle bütünleşmiş bir beste yerini aldı Galatasaray tribunlerinde, yensekte yenilsekte mutlaka her macta dillerde. Hep özendik yıllarca Liverpool taraftarına ve o efsane "you will never walk alone" bestelerine, hep bir ağızdan koro şeklinde müthiş söyluyorlardı artık takımla bütünleşmiş efsane haline gelmişti bence bu beste de bu gidişte Liverpool'un bestesi gibi Galatasaray tribununde efsane olacaktır. Her macta, öncesinde, sonrasında hep bir ağızdan şevkle soyluyoruz. Ortaya çıkış hikayesi ise cok enterasan kapalıda da her mac pankartlarını da gordugumuz peşindeyiz grubu tarafından canakkale'deki bir basket macına giderken yolda yazılmış.Ordan da soylene soylene bugunku yerini aldı. Her macta bu bestenin soylenmesini dört gozle bekler oldum sahsen.
Benim tek isteğim nerdeyse her sene tribunlerdeki marşlari album helinde piyasaya sürmeyi gelenek haline getiren Galatasaray yonetiminin bu besteyi de harcamaması. Umarım bunu da katletmezler ve hep o tribundeki sadeliğiyle coskusuyla kalır...

giden her sevgilinin ardindan
hep biz olduk el sallayan
haykirsak duyarlar mi sesimizi
hangi sevdadan galip çiktik ki


yürüyoruz sessiz ve kederli
nevizade geceleri
inletiyoruz hep çikişinda
istiklal caddesini


boşuna çekilmedi bunca çile
içiyoruz gündüz gece
haykirdik ama duymadi hiç kimse
peşindeyiz her yerde


zaten aşklar hep yalan dolan
sonu hep aci hüsran
bize her sevdadan geriye kalan
sadece galatasaray


cim bom bom'um
cim bom bom'um
canim feda olsun sana
hiç bir şeye değişilmez
senin sevgin bu dünyada


istanbulda deplasmanda
yağmurlarda çamurlarda
kimim var ki senden başka
cimbombomum sen çok yaşa

2 Kasım 2009 Pazartesi

Cumhuriyetimizin 86. Yılı


Gecen gun Esenler'de otogarın tam karsısında bir duvarda belediyenin cumhuriyetin 86. yılı kutlu olsun mesajının üstünde yer alan amblemi görünce farkettim. Cumhuriyetin 75. yılı kutlanırken bir de logo hazırlanmıştı ve tum bayraklarda afişlerde bu logo kullanıldı, gercekten cok da başarılı olan bu logo da 75 rakamının 5inin bir kısmı hilalle içi içe gecmiş gayet başarılı bir çalışmaydı. Velakin bu logo hazırlanalı tam onbir yıl oldu ama hala hersey aynı tarzda sadece rakam değişiyor ve rakamın bir kısmı hilale dokunduruluyor. Tüm törenlerde kutlama mesajlarında hala aynı logoyu kullanıyoruz, hatta bazı yerde logoyu aynı bırakıp sadece alttaki yazıyı değiştirenler bile var. Öyle ki gecen gun bir tv kanalının sokak röprtajında bu sene kacıncı yılı kutluyoruz sorusuna hala yetmişbeşinci yıl diyen bile vardı. Sizce de azıcık daha önemsemiz, özenmemiz gerekmiyor mu? Anlaşılan 100. yıla kadar bu şablonu kullanacagız.

30 Ekim 2009 Cuma

Ve Sonunda..

# carpe diem : oyna
Ve beklenen gun geldi football manager 2010 piyasaya cıktı. Hem de yepyeni değişiklik ve özelliklerle. Bilineceği üzere gecen sene 2009 versiyonunda 3d mac izlenebiliyordu. Noktaların yerini futbolcularının alması FM için bir devrim sayılabilrdi. Bu sene ise bu özelliğin üstune bir de tribun eklemişler. Üstelik gecen senenin aksine macı 3d izlerken tekılma kasma vs yapmıyormus. Yeni arayuzu resimlerden de görülebilecegi üzere gayet başarılı. Ayriyeten mac sonunda pas şut istatistiklerini oyuncu bazında gormek enterasan olacak.


Yapılan en köklü ve gerekli değişikliklerden birisi de hiç macı kesmeden oyunu durdurmadan taktik ve oyuncu değişikliğine gidebilme, oyunun ortasında sol üstten acılan pencere bize coğu konuda ptariklik saglayacak gibi duruyor. Zaten FM nin oyuncu ve lig bazlı değerlendiröelerini anlatmaya gerek yok bu konuda fifaya gore cok iyiler transfer yapmak falan cok gercekci. Gerci Güiza'ya 18, Baros'a ise 14 finishing verilmesi biraz talihsiz bir secim olmuş ama Sabri'ye 9 finishing vererek kelitesini ve gercekciliğini ispatlamıştır:)


Oyunun orjinal sürümü 90tL den satışa sunulmuş, ayrıca torrent sitelerine de düşmüş. Gelenek üzerine cıktıgı gun ilk yaması da yayınlanmış ayrıca turksportal.com da turkiye ligini gercek fiksturuyle oynamak isteyenler için de bir yama hazırlanmış. Onikinci haftayı yakalayıp her hafta bir mac yapıp oynmaka enterasan olur gercekten ama bu cok tavsiye edilen bir durum değildir, bir sure sonra gerceği ile sanalı birbirine karışabilir. İyi eglenceler...

27 Ekim 2009 Salı

Derbi Notları

Bir Fenerbahce Galatasaray derbisni daha geride bıraktık. Galatasaray kotu oynadı kendi oyununu oynayamadı ve kaybetti bana gore ilk neden budur ama gözden kacmayan kacamayacak olan birkac detayı atlamamak lazım.


*Mac öncesi kadrolara bakıyorum Galatasaray yine klasik dizilişiyle sahada herhangi bir şekilde defansı garantiye alayım vesaire mantığı yok oyununu oynamaya gelmiş. Arda Elano Keita Baros'tan oluşan hucum dortlüsü sahada. Fenerbahçe'ye bakıyorum takımda forvet yok. Bildiğin iki tane forveti yedek kulubesine oturtmuş C. Kazım sahada, işte Herr Daum'un müthiş zekası kendi sahamda kontra ataklarla Kazım'a atılacak uzun paslarla pozisyona girmek tabi Daum'da bu kadar kötü bir Galatasaray beklemiyordu karşısında ondan önceden lanını ona gore yapmış. Plan ama ne plan bu kafa yapısıyla Turkiye'de epey puan toplar ama sadece Turkiye'de Daum'un su kadrosuna ve sonuca sevinen Fenerli arkadaşlarında Daumvari zekalarını takdir ediyorum ama bu sene avrupa'da cok ağlarsınız onu soyliyiyeim. He Avrupa bizim işimiz değil derseniz orası başka.



*Kadroları ogrendik iki takım maca hazırlanacak daha maça başlamadan takımlar ısınırken kavga cıkıyor. Kavgayaı cıkaran adamın art niyetli oldugu ne kadar belli, direk Arda'ya sataşıp konsantrasyon bozmak, kandi sahanda ısınan adamı ki bu adam birazdan maca cıkacagın rakibin itmek ne kadar etik? E sen orda o artistiği yaparsan rakip sahaya gelince ne yapacaksın? Elin memleketinde ezmezler mi seni butun maclarını kadıkoy'de mi oynayacaksın? Gerci ben o hareketin o adamın kendi istegiyle değil de başkalarının yönlendirmesiyle yaptıgı kanısındayım. Bu da gösteriyor ki tek amacı koca sezonda Galatasaray'ı yenmek olan Fenerbahçe'nin kafa olarak ne kadar iyi hazırlanmış. Amaç Galatasaray'ı oyuncuları sinirlendirip kendi oyunlarını oynamalarına engel olmak.



*Öyle ki bunu yaparken sahaya yabancı madde atmaktan insan hayatını hiçe saymaktan bile geri kalmıyorlar, yoksa sahanın hakeminin kafasını yarmanın daha başka mantıklı bir acıklaması olamaz, bu ne hırs bu ne azim. Hakem o yahu hakem macı yonetecek kişilerden biri, yoo orası Kadıkoy ya cıkış yokmuş, herseyi anladık da hakemin ne gunahı var adama daha maca başlamamış daha tek bi hata bile yapmamış, Ayıptır, yazıktır o insanın da çoluğu çoçugu anasu babası var macı izleyen, hiç mi utanmazsın ey mukemmel(!) seyirci Turkiye Futbol Federasyonun hakeminin suratını kan revan içinde bırakmaya. Bakalım bu konu Fenerbahce'ye ceza olarak kac macla dönecek. Bakalım MHK kendi adamına ne kadar deger veriyor ya da Fenerbahce'ye verdiği değerden az mı fazla mı hep baraber göreceğiz.



*Keita'nın atılması dogru adamın yaptığı hareket bariz kırmızı kart, ama pozisyonu goren aklı başında herkes kendisiyle futbol kuralları haricinde herseyi yapan Carlos'a ki bariz sarılmış guya kosesini kapatıyor ya adamı elense et, kucakla cek bunların hepsi normal. Mantelite aynı Carlos'u bile uydurmuşlar kafa yapılarına ne yapalım edelim bu macı kazanalım.


*Ya doksan dakika kalecinin gözüne lazer tutan taraftar bozuntusuna ne demeli, bu şekilde kendine avantaj saglamayı düşünmek ne kadar ahlaki cercevede. Ki bu ilk defa da yapılmıyor ama bu macta artık işin ucunu iyice kacırdılar, resmen her pozisyonda bir iki kişi tutmaya başladı, özellikle sanki birkac kişiyi bu konu için görevlendirmişler.


Sonuc olarak Fenerbahce ne yaptı ne etti kazandı bu sene için taraftarlarını memnun etti, Nirvanaya erdirdi tebrik ederim ama gelin şu kafa yapısından sıyrılın artık, hem su derbiyi daha çirkin hale getirmeyin hem de kendinizi daha fazla küçültmeyin. Çünkü lig tek mactan ibaret değil bu macta final değil azıcık futboldan keyif almak için oynayın, izleyin, yönetin!!!

25 Ekim 2009 Pazar

İşte bu kötü oldu

Sağlık Raporu: Milan Baros
Emre Belözoğlu ile bir pozisyonda giriştiği ikili mücadele sonucu sakatlanarak oyunu terk etmek zorunda kalan Milan Baros, soyunma odasında yapılan ilk müdahalenin ardından Bakırköy Acıbadem Hastanesine nakledilmiştir. Yapılan ayrıntılı muayene ve tetkiklerde sol ayak ikinci ve üçüncü tarak kemiklerinde kırıklar tespit edilen Milan Baros’un ayağı hemen alçıya alınarak hastaneden taburcu edilmiştir

Galatasaray için bu gecenin tek kaybı ayak tarak parmagında kırık tespit edilen Milan Baros oldu, hem de iki tanesinde birden varmış yani bu demek ki en az iki ay sahalardan uzak kalacak e form tutması vesaire bu da üç aya yakın demek. Derbiyi kaybetmişiz üç puan gitmiş vs hiçbiri önemli değildi bu kotu haber kadar. Bu arada haberde de dediği gibi kadıkoy'de ki adamı taa Bakırkoy acıbadem hastanesine nakletmek de hangi akla hizmetse oysa hem kadıkoy'de hem de kozyatagı'nda acıbadem hastanesi var!!

Bitmez Çile


Arkadaş ne bitmez Kadıköy çilemiz varmış; yıllar değişiyor hocalar değişiyor oyuncular değişiyor ama sonuç aynı bu gidişte Fenerbahce turkiye kupasını alacak galatasaray hala kadıkoy de kazanamayacak. Acun bile 500 bin tlyi verdi sonunda ama bizim makus talihimiz aynı malesef. Değişmeyen hiçbirşey yok yine kavga döğüş, yine tribunden atılan cisimler ki bu sefer duble yapıldı Galatasaraylı oyuncuları gectik hakemi de vurmayı başarmış akıllının teki, yine kırmızı kart. İlk yarıda sahada olmayan Galatasaray ikinci yarıda kıpırdandı ama Keita hemen bunun üzerine tuz biber ekti ve sonuc kacınılmaz oldu. F. Rijkaard mac oncesindeki olayların da etkisiyle kırmızı kart görür endişesiyle Arda'yı oyundan cıkardı ama Keita cıktı sahneye Arda cıktı ama ben burdayım dedi ve gereksiz yere kırmızı kart görüp takımı on kişi bıraktı. Takım tel tel dökülürken sahanın en iyisi olan Hakan Kadir Balta'yı tebrik etmeden gecemeyecegim. Leo Franco bile hata yaparak bu gruba katkı saglarken en saglam en sogukkanlı adamdı helal olsun. Neyse lig uzun bir maraton ve bu maratonun bir de Ali Sami Yen ayağı var. Tüm fenerbahceli arkadaşları tebrik ederim bu arada mac sonu şovlar konfeti vs hepsi mükemmeldi tıpkı bir avrupa devini yenmiş gibi kutlama yapıldı kim bilir belki de siz haklısınız:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...