06 Haziran 2009'du... Sezonu kotu geciren Galatasaray'ın teknik direktor arayışlarında mutlu sona ulaştıgında... Herkes birisinin gelecegini, Bulent Korkmaz ile devam edilemeyecegini biliyordu fakat hiç kimse takımın başına bir dunya markasının getirilebilecegini tahmin bile edemiyordu. Lakin olmuştu şaka değildi, transferin ustası Haldun Üstünel yine yapmıştı yapacagını. Futbolculuk döneminde Ajax, Sporting Lizbon, Real Zaragoza, AC Milan gibi tanınmış kulüplerde top koşturan Hallanda milli takımının efsanelerinden biri olan, teknik direktor olarak da Barcelona'nın başında La Liga'yı iki kez, Şampiyonlar Ligini bir kez ve İspnaya Süper Kupasını da bir kez kazanma başarısını gösteren
Frank Rijkaard Galatasaray'ın başına getirilmişti.Yardımcısı da Johan Neaskens olacaktı.. Tek başına Neeskens'in getirilmesine bile kimsenin gıkını cıkaramayacagı noktada hem Neeskens Hem Rijkaard Galatasaray'ın başındaydı.
Eger Türkiye gibi bir ligde takım tutuyorsanız ve takımınızın başına Frank Rijkaard gibi bir isim gecmişse tarifi imkansız bir heyecan duyardınız. Duyduk da, daha sezon başlamadan onun takımını izlemenin heyacanı sarmıştı herkesi. Özellikle de onun gibi bir oyun felsefesi olan bir hocanın Türkiye'de ve Galatasaray'ın başında olması bir yandan coşku bir yandan merak uyandırdı herkeste. Zaten Galatasaray'ın özünde var olan ve her Galatasaraylının nasıl bir rettiği bir takım oluşması için gereken kişilerin en başında gelen Frank Rijkaard'ın Galatasaary'ın başında olacak olması ve onun temel oyun felsefesi olan total futbolun Galatasaray'la hayat bulacak olması nerden baksanız bir ruya için bile imkansız sayılabilecek birşeydi bir Galatasaraylı için.
Heyacanlandık bizde dogal olarak, her acıklamasını, her hareketini dikkatli bir şekilde takip ettik. Türk futbolunun ondan ögrenecegi cok sey vardı, olmalıydı. Türk futbolunu ileriye götürecek herseyde oldugu gibi ona da daha hemen gelişiyle birlikte homurdanmalar oldu, begenmeyenler burun kıvıranlar oldu.
Barcelona'yı herkes şampiyon yapar canım diyenler bile cıktı. Yine de her hareketini takdir edenler de az değildi. Her mac öncesinde özellikle dikkat ederek rakip hocanın elini sıkmadan klubudeki yerini almazdı ve aynı şekilde mac sonrasında yense de yenilse de mutlaka rakibini tebrik edip ayrılırdı sahadan. Yada hala jeneriklerde bile kullanılan tum oyuncularını soyunma odasının kapısında karşılayıp tek tek elini sıkıp tebrik eden bir teknik adamla calışılıyordu artık Galatasaray'da. Özellikle bir konu daha vardı, bizim basın en ufak birşeyden mevzu yapmayı olayı carpıtıp dallandırıp budaklandırmayı ordan da malzeme cıkarmayı severdi. Özellikle kaybedilen maclardan sonra Frank Rijkaard'a sorulan tüm sacma sapan sorulara beyefendilikle cevap verdi. Her zaman rakibe saygı duydugunu oyuncularının arkasında oldugunu her fırsatta dile getirdi. Özellikle ilk sezon düşmedi hiçbirinin tuzagına, gelmedi ayak oyunlarına. 2009 yılında ligi beimci bitiren Galatasaray temmuz ayının ortasında Uefa macları oynamaya başlamıştı. Tobol, Netanya, Talinn karşılaşmalarında alınan farklı galibiyetleri ligde alınan ilk 6 mactaki galibiyet herkese işte Rijkaard'ın Galatasaray'ı işte özlenen beklenen Galatasaray yorumlarını yaptırmaya başlamıştı coktan.
Gel gelelim hersey o kadar toz pembe devam etmedi Baros'un sakatlanması, forvet sıkıntısı, istanilen oyuncuların bir turlu alınamaması, yönetim içindeki çalkantıların, hesaplaşmaların takıma ve hocaya negatif etkileri, oyuncuların isteksiz duruşları, bir turlu beklenen başarının yakalanamamasına sebep olmuştu. Derve arasında alınan Jo ve Dos Santos transferlerinin fos cıkması, kalede beklenen verimin alınamaması, Rijkaardın Galatasaray'ının ligi 3. bitirmesine sebep olmustu. Ne de olsa ilk seneydi, ilk senenin gunahı olmazdı, artık yapılması gereken gelecek sezonu düşünmek, Rijkaard'ın futbol mantelitesine uygun oyuncular transfer etmek, gerekli yerlere saglam transferler yapıp gelecek sezona bomba gibi girmekti. Ama bu hiç olmadı maalesef, transfer adı altında Ali Turan, Mehmet Batdal, Caglar Birinci, Serdar Özkan alınmıştı. Son gtune kadar beklenen bomba transferler de Misimovic ve İnsua'ydı ki cok şey beklenen bu iki isim hala takıma adapte olamadılar. Üstüne Keita, Mehmet Topal gibi isimlerin gonderilmesi ve yerlerinin dolduralamaması da cabasıydı.
Hal böyle olunca Rijkaard'ın total futbolu, Hakan Balta, Servet Çetin, Mustafa Sarp, Barış Özbek , Ali Turan, Gokhan Zan, Ayhan Akman, Cana, Pino, Serdar Özkan gibi yıldızlara kaldı. Ligde ilk iki hafta yaşanan puan kayıpları, Avrupa'ya erkenden hem de Karpaty Lviv gibi bir takıma karşı veda edilmesi, devamında ligdeki istikrarsız sonuclar sonun başlangıcı oldu Galatasaray'ın Rijkaard'ı için. 20.10.2010 itibariyle de Galatasaray ve F. Rijkaard'ın yolları ayrıldı. Öyle yada böyle bir efsane gecti Galatasaray'dan, iyi yada kötü bir dunya markası gecti Ali Sami Yen'den acı yada tatlı adam gibi adam gecti Florya'dan. Gercek olan şu ki Frank Rijkaard süper ligdeki rakipleriyle değil özünde Galatasaray yönetimiyle olan mücadelesinden başarısızlıkla ayrılmıştır.