31 Aralık 2009 Perşembe
Her Yeni Yıl
Zaman o kadar cabuk geciyor ki o an ertelediklerimiz gün gelip pişmanlıklarımız oluyor. Herşeyin zamanında güzel, zamanında cazip oldugunu zamanı gecince farkediyoruz maalesef. Bir sure sonra onceden cok zevkli olan aynı tadı vermiyor; tıpkı kucukken yediğimiz elma şekerinin artık cezbetmemesi, cipsin içinden cıkan tasonun bir öneminin kalmaması, içinde araba resmi olan sakıza donup bakmamamız gibi. Ve her gelen yeni yıl eskiyi goturuyor bizden gelene mi sevinmeli gidene mi üzülmeli bilinmez. Ama en önemlisi günün anın degerini anlayarak yaşamak. Onun için oyle olsun boyle olsun cebiniz para dolsundan ziyade yeni yıl için en buyuk temennim hayatta hiç birşeyi ertelemeyin. Yeni yılda sonradan keşke dememek için canınız o anda ne istiyorsa nasıl mutlu olacaksanız, kendinzi nasıl daha mutlu hissedecekseniz onu yapmanız temennisiyle. Şüphesiz ki saat 00:00 olunca hersey bir anda değişmeyecek ama hiç yoktan gelen yeni yıl yeni güzelliklere yeni mutluluklara bahane olması temennisiyle, herkese güzelliklerin bir onceki yıldan daha cok, mutsuzluklualrın bir onceki yıldan az olacagı bir yıl dilerim.
Avatar
carpe diem # izle
Merakla beklenen sinemanın devrimi olarak gorulen Avatar 18.12.2009 itibariyle sinemalardaki yerini aldı. Ben Real 3D olarak ikinci gunu filmi izledim. Gercekten de soylendiği kadar ilgi cekecek bir yapım olmuş. Film hakkındaki yorumu ve analiz Mehmet Okur arkadaşımızdan geliyor;
"Filmin yönetmeni olan James Cameron’ un Titanik’ den sonra 12 sene bekleyip de çektiği ilk film olan Avatar yönetmenin (ki hastasıyımdır kendilerinin) oldukça iddialı kelamlarından sonra başka bir heycanla beklenir olmuştu. Nasıl olmasın ki, kariyerinde Terminator 1 ve 2. Aliens, True Lies, The Abyss ve Titanic gibi filmler olan, sinemada aksiyona yön veren isimlerin başında gelen, hemen her filmiyle sinemada görselliğin sınırlarını sonuna kadar zorlayıp seyirciyi ilklerle tanıştıran bir yönetmenin 12 senelik çalışmasının, hayalinin bir ürünüydü bu film, çok büyüktü misyonu…
Açıkçası konusu ve teması itibari ile pek ilgimi çekmemişti film ve hakkında bir şeyler duyduğumda hayal kırıklığına uğramıştım Cameron bu mu olacak yapacağın film o kadar yıl aradan sonra diye. Fakat kendince haklı sebepleri var yönetmenin bu temayı seçmesinde. Pandora adını verdiği rengarenk, o yoğun ve devasa bitki örtüsünün içinde tamamiyle farklı, yönetmeni kendi hayal gücünden başka hiçbir şeyin sınırlamadığı ama World Of Warcraft ya da benzeri oyunlardan bolca da ilham aldığı belli masalsı büyüleyici bir dünyada geçiyor filmin hikayesi. Teknik anlamda filmde kusur bulmak mümkün değil, filmin o mükemmel, daha önce seyrettiğim diğer 3d filmlerden çok daha iyi olan 3d olayını bir tarafa bıraktım efektleri inanılmaz derecede iyi. Öyle ki bugüne kadar ne seyrettiyseniz unutun. Buna hastası olduğum Star Wars serisi, Lord Of The Rings filmleri ve Matrix serisi de dahil…Yoğun, devasa bitki örtüsüyle, vahşi tabiatıyla, yerli halkıyla ve kendilerine has doğa merkezli yaşam kültürleriyle öyle bir canlı bir dünya yaratıp orda olma hissini o kadar iyi verebilmiş ki yönetmen, ne yabancılık çekiyorsunuz o dünya da ne de film bitince bırakıp gitmek istiyorsunuz o masalsı atmosferi… Hikayesi olarak özgün olduğunu söylemek pek mümkün değil. Filmi seyrederken benim aklıma Kurtlarla Dans, Son Samuray ve daha önce seyrettiğim kovboylu kızılderili filmler geldi bol bol ama kendi adıma çok da orijinallik meraklısı bir adam değilim zaten… Ayrıca bu denli büyük bütçeli, bol reklamlı bir filmden beklenmeyecek şekilde de ciddi ciddi Ameraka eleştirisi var filmde ki hem şaşırdım hem de hoşuma gitti… Son olarak IMDB de falan yorumlara bakıyorum da Cameron iddialı açıklamalarından sonra ciddi şekilde eleştiriliyor o kadar konuşup bu filmi mi yaptın diye. Ben de diyorum ki Cameron’ un önceki filmlerini bilen, ne beklediğini bilip de bu filme giden bir izleyiciyi sonuna kadar tatmin edecekti bu film. Ne bekliyorlardı ki Kubrick usulü bir bilimkurgu yapıp, işin psikolojisini felsefesini, sosyolojisini mi irdeleseydi! Cameron işte adamın takıntısı belli sinemada görselliğin ve teknolojinin sınırlarını zorlamak, ilklere imza atmak. Terminator 1 ve 2 de de böyleydi, Yaratık 2 de de, pek bilinmeyen The Abyss de de hatta Titanic de de. Film sadece görsellik değil sadece ama gücünü ordan alıyor tıpkı Cameron’un diğer filmleri gibi… Gidin, seyredin, eğlenin sinemada teknolojinin geldiği noktaya şahit olun, mest olun. Cameron standartları bir kez daha belirlemiştir bence kim ne derse desin…
25 Aralık 2009 Cuma
Hayatın İçinden; Balıkçı İle Zengin İş Adamı
Memento Mori # Oku
Balikci, tumunu bir-iki saate yakaladigini soyler.
Yabanci adam bu kez, nicin daha uzun sure kalip daha fazla balik yakalamadigini sorar. Balikci, ailesinin gecimi icin bu kadarinin yettigini soyler. Amerikali isadami merakla balikciya kalan zamanini nasil gecirdigini sorar. Balikci anlatir,
"Gec vakit yatarim, sabah birazcik balik yakalarim. Sonra cocuklarimla oynarim,oglende de karim Maria ile biraz siesta yaparim. Aksamlari, amigolarla beraber gitar calip sarap iceriz, egleniriz. Dolu ve mesgul bir yasantim var senyor."
Amerikali gerinerek,
"Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardim edebilirim. Balik tutmak icin daha cok zaman ayirmali ve daha buyuk bir tekne ile calismalisin. Bu tekneden elde edecegin gelirle daha buyuk tekneler alirsin. Kisa surede bir balikci filosuna sahip olursun.Boylelikle, yakaladigin baliklari
aracilara degil dogrudan dogruya isleme tesislerine satarsin. Hatta kendi balik fabrikani bile kurabilirsin.
"Tabii bunlari yapman icin oncelikle bu kucuk balikci kasabasini terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los
Angeles'e ve en sonunda holdingini genisletebilecegin New York'a yerlesirsin."
Balikci dusunceli vaziyette sorar,
"Peki senyor, bu anlattiklariniz ne kadar zaman alir ?"
Amerikali yanitlar,
"15-20 yil kadar."
"Peki bundan sonra senyor ?" diye sorar balikci...
Amerikali guler,
"Simdi anlatacagim en iyi tarafi! Zamani geldiginde, sirketini halka acarsin ve sirketinin hisselerini iyi paraya satarsin! Kisa zamanda zengin olup milyonlar kazanirsin !"
"Milyonlar ?" der. Meksikali,"Eee...sonra senyor ?"
Amerikali,
"Ondan sonra emekli olursun. Gec vakitlerde yatabilecegin kucuk bir balikci kasabasina yerlesirsin, istersen zevk icin biraz balik tutarsin, cocuklarinla oynayacak, karinla siesta yapacak zamanin olur,aksamlari da arkadaslarinla sarap icip, gitar calarsin. Nasil, mukemmel degil mi ?"
Balıkçı güler; “Senyör zaten ben bu dediklerinizi şu anda da yapabiliyorum, yine bu huzura kavuşmak için neden 15-20 yıl daha sıkıntı çekeyim ki?“
*İşte ey dostlarinsanın hayatten ne beklediği, ne yapmak istediği ne kadar onemli. Ne için yasayıp neye dogru yuruyoruz, hepimizin hayali sonunda mutlu sakin bir hayat değil mi? Peki o zaman bu günlük hırslar, amansız yarış ne diye düşünmeden edemiyor insan.
Amerikali bir zengin isadami, bir is seyahati sirasinda kucuk bir Meksika koyu kasabasina ugrar. Limanda gezerken, agzina kadar balik dolu kucuk bir teknenin icinde oturan bir balikci dikkatini ceker. Merakla yanina yaklasir ve sorar,
"Merhaba, bu baliklari yakalamak ne kadar zamanini aldi ?"Balikci, tumunu bir-iki saate yakaladigini soyler.
Yabanci adam bu kez, nicin daha uzun sure kalip daha fazla balik yakalamadigini sorar. Balikci, ailesinin gecimi icin bu kadarinin yettigini soyler. Amerikali isadami merakla balikciya kalan zamanini nasil gecirdigini sorar. Balikci anlatir,
"Gec vakit yatarim, sabah birazcik balik yakalarim. Sonra cocuklarimla oynarim,oglende de karim Maria ile biraz siesta yaparim. Aksamlari, amigolarla beraber gitar calip sarap iceriz, egleniriz. Dolu ve mesgul bir yasantim var senyor."
Amerikali gerinerek,
"Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardim edebilirim. Balik tutmak icin daha cok zaman ayirmali ve daha buyuk bir tekne ile calismalisin. Bu tekneden elde edecegin gelirle daha buyuk tekneler alirsin. Kisa surede bir balikci filosuna sahip olursun.Boylelikle, yakaladigin baliklari
aracilara degil dogrudan dogruya isleme tesislerine satarsin. Hatta kendi balik fabrikani bile kurabilirsin.
Balikcilik sektorunde bir numara olursun."
Ve Amerikali devam eder,"Tabii bunlari yapman icin oncelikle bu kucuk balikci kasabasini terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los
Angeles'e ve en sonunda holdingini genisletebilecegin New York'a yerlesirsin."
Balikci dusunceli vaziyette sorar,
"Peki senyor, bu anlattiklariniz ne kadar zaman alir ?"
Amerikali yanitlar,
"15-20 yil kadar."
"Peki bundan sonra senyor ?" diye sorar balikci...
Amerikali guler,
"Simdi anlatacagim en iyi tarafi! Zamani geldiginde, sirketini halka acarsin ve sirketinin hisselerini iyi paraya satarsin! Kisa zamanda zengin olup milyonlar kazanirsin !"
"Milyonlar ?" der. Meksikali,"Eee...sonra senyor ?"
Amerikali,
"Ondan sonra emekli olursun. Gec vakitlerde yatabilecegin kucuk bir balikci kasabasina yerlesirsin, istersen zevk icin biraz balik tutarsin, cocuklarinla oynayacak, karinla siesta yapacak zamanin olur,aksamlari da arkadaslarinla sarap icip, gitar calarsin. Nasil, mukemmel degil mi ?"
Balıkçı güler; “Senyör zaten ben bu dediklerinizi şu anda da yapabiliyorum, yine bu huzura kavuşmak için neden 15-20 yıl daha sıkıntı çekeyim ki?“
*İşte ey dostlarinsanın hayatten ne beklediği, ne yapmak istediği ne kadar onemli. Ne için yasayıp neye dogru yuruyoruz, hepimizin hayali sonunda mutlu sakin bir hayat değil mi? Peki o zaman bu günlük hırslar, amansız yarış ne diye düşünmeden edemiyor insan.
24 Aralık 2009 Perşembe
Faysal Xavier
Hayat o kadar garip ki insanlar da ne zaman nerde nasıl olacagı belli olmuyor. Aykırı sac şekli tuhaf sakkallarıyla her zaman değişik bir tip olmuştu Abel Luis da Silva Costa Xavier. Benfica,Bari, PSV, Everton, Liverpool derken 2003 yılında Galatasaray'la da yolu kesişmişti Xavier'in. Neredeyse hiç etkili olamadı maalesef, Sadece 11 macta yer alırken hiç de gol atamadı.Zaten de cok kalmayıp Hannover, Roma ve Middlesbrough'e gitti. Middlesbrough'da oynarken Eylül 2005'te yapılan doping kontrolunde uyusturucu kullandıgı tesit edilince 1 yıl cezaya mahkum edildi. Son olarak da Beckham'ın takımı Los Angeles Galaxy ile anlaştı ve 2008 de aktif futbol hayatına son verdi. Galatasaray'da oynadıgı donemde Galatasaray'a hiç etkili olamadı ama belli ki Galatasaray ve Türkiye onun hayatının sonraki döneminde etkili olmuş. Abel Luis da Silva Costa Xavier müslğman olup Faysal Xavier adını almış. Basının karsısına cıkan Xavier 2003 yılında G.Saray'da oynarken ilk kez İslamiyetle tanıştığını, İslam dininin barındığı; barış, eşitlik, özgürlük ve umut gibi özelliklerin kendisini çok etkilediğini belirtmiş. Bundan sonraki hayatını Afrika'daki açlar için çalışarak ve iyilik peşinde koşarak geçireceğini açıklamış. Hayat işte ne zaman nerde nasıl olacagın hiç belli değil. Allah yolunu acık etsin.
Kırmızının Asaleti
22 Aralık 2009 Salı
İlahi Adalet İnonu'de Tecelli Etti
Son zamanlarda oyle bir mac hatırlamıyorum ki taraflardan birisi Galatasaray olmamasına ragmen sonucuna bu kadar sevineyim. Hangi mactan mı bahsediyorum, tabi ki de hafta sonu oynanan Beşiktaş Bursaspor macı. Yıllar önce Bursa'da bir Beşiktaş'la Bursa karşı karşıya gelmişti, Bursaspor tarihinde ilk kez ikinci lige düşmesine büyük katkı sağlayan Beşiktaş ile ikinci ligden takrar birinci lige yükseldikten sonra ilk kez Bursa'da karşı karşıya gelmişler Bursaspor Fenerbahce ile şampiyonluk yarışında ki rakibini 3-0 gibi net bir skorla yenerek bir nevi intikamını almış oldu ki mac sonunda üzerlerinde "intikam alındı" t-shirtleri giydiler.
Bir bu macın skoru beni bu kadar mutlu etmişti bir de gectiğimiz hafta sonu oynanan ve yine Bursaspor lehine biten macın sonucu, hayır Beşiktaş düşmanı değilim ama bazen adaletin yerini bulması her ne renkten olursa olsun insanı sevindiriyor. Gectiğimiz macta bir tarafta macı isteyen, ızlak zemine ragmen oyun oynamaya çalışan Bursaspor ve attıgı birbirnden güzel goller diger tarafta ise iki golunu toplasan bir gol etmeyecek Beşiktaş. Sanki madalyonun iki farklı yüzü gibiydiler. İlk gol o kadar sacmaydı ki hakem için edilebilecek tek kelime şaşırmış olmalı. Kendisi Beşiktaslı oyuncuya düdüğünü gösterdiği halde oyunun başlamasına göz yumu Bursa'ya bir gole mal oldu. O pozisyonda bir hakemin düüğünün hiç bir ehemmiyetinin olmadığını gösterdi bize Tolga Özkolpa. İkinci gol ise muthiş bir zeka ürünü, zeminin ıslaklıgından faydalanan İbrahim Toraman önündeki topa rakibinin mudahele edeceğini gorunce daha rakibin ayagıyla kendisi arasında 30cm mesafe varken başlıyor kendini atmaya ve nüthiş bir vucut hareketiyle yediriyor pozisyonu hakeme. Ama Allah'tan tum bunlardan etkilenmeyen Ertugrul Saglam'ın talebeleri son dakikalarda da olsa macı cevirmeyi biliyorlar ve bu yılın ligdeki son macını muthiş bir kapakla tamamlıyorlar. Bu arada son golun Beşiktaş'tan kiaralanan Zapotocny tarafından atılması da ayrı bir güzellik oldu. Bunu turkiye gazetesi anlamlı bir şekilde manşetine taşımış; Kiralık Katil:)
18 Aralık 2009 Cuma
Şampiyonlar Ligi - Uefa Kupası Kura Çekimi
Şampiyonlar Ligi'nde merakla beklenen kura çekimi Nyon'da gerçekleşti. Gruplardan çıkmayı başaran 16 takımın eşleştiği kura çekiminde, kurallar gereği aynı ülke takımlarının karşılaşması engellendi.
Stuttgart - Barcelona
Olympiakos - Bordeaux
Inter - Chelsea
Bayern Münih - Fiorentina
CSKA Moskova - Sevilla
Lyon - Real Madrid
Porto - Arsenal
Milan - Manchester United
*Grupların en enterasan ve en müthiş eşleşmesi şüphesiz ki Milan Manchester United eşleşmesi, öyle ki ocak ayında Milan'da tekrar kiralık olarak oynayacak olan Beckham Şampiyonlar Ligi kura çekiminde Manchester'la eşleşemek istediğini söylemişti. Böylece 2003’ten bu yana oynama fırsatı bulamadığı Old Trafford’ta forma giymek istiyormuş. http://www101.mackolik.com/Futbol/Haber/89693/Beckhamin-Manu-Hayali
UEFA AVRUPA LİGİ SON 32 EŞLEŞMELERİ:
Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv
Athletic Bilbao - Anderlecht
Kopenhag - Marsilya
Atletico Madrid - Galatasaray
Ajax - Juventus
Brugge - Valencia
Brugge - Valencia
Fulham - Shakhtar
Liverpool - Unirea UrziceniHamburg - PSV Eindhoven
Villarreal - Wolfsburg
Standard Liege - Salzburg
Twente - Werder Bremen
Lille - Fenerbahçe
Everton - Sporting
Hertha - Benfica
*Bu arada son 16'nın kuraları da cekildi.
Hamburg - PSV Eindhoven # Athletic Bilbao - Anderlecht
Rubin Kazan - Hapoel Tel Aviv # Villarreal - Wolfsburg
Atletico Madrid - Galatasaray # Everton - Sporting
Hertha - Benfica # Kopenhag - Marsilya
Panathinaikos - Roma # Standard Liege - Salzburg
Lille - Fenerbahçe # Liverpool - Unirea Urziceni
Ajax - Juventus # Fulham - Shakhtar
Brugge - Valencia # Twente - Werder Bremen
* Benim şahsi görüşüm Fenerbahce yine ballı bir kura cekmiş hiç yoktan ilk tur için. Muhtemelen (ki azıcık akıllı oynarlarsa) Lille'i gecip bir sonraki turda rakipleri olacak olan Liverpool'a takılırlar. Ben acıkcası yürekten istiyorum da boyle birşeyin gercekleşmesini ve Liverpoolumuzu tekrar İstanbul'da görmeyi. Galatasaray ise kurada cekebileceği en zor rakiplerden birini cekmiş her ne kadar bu sene sıkıntılı zamanlar gecirseler de tarihi başarılarla kadrosu Agüero, Forlan, Maxi Rodriguez gibi yıldızlarla dolu. Galatasaray'ın en büyük artısı ise La Liga'yı cok iyi bilen bir F. Rijkaard. Sonraki tur da ise Everton - Sporting macının galibiyle eşleşecek olan Galatasaray'ın bu turda bir oncekine gore işi biraz daha kolay görünüyor. Madrid'den alınacak avantajlı bir skorla turu gecen Galatasaray bir iki tur daha yürür diye tahmin ediyorum. Gruplarını lider bitiren iki takımımız için güzel haber ise iki takım da ilk maclarını deplasmanda ikinci maclarını kendi sahalarında oynayacak olmaları. UEFA Avrupa Ligi'nde son 32'deki maçlar 18 ve 25 Şubat'ta oynanacak. Yanlız ve güzel ülkemin elle tutulur iki takımına da başarılar diliyorum.
17 Aralık 2009 Perşembe
Atatürk Havalimanı Köprülü Kavşagı
Ataturk Havalimanı'na aracla gelenler şu gunlerde gunun nerdeyese her saatinda yogun bir trafikle karşılaşıyorşar. Öyle ki bu yuzden ucagını kacırmamak için yolda yuruyen insanlara bile rastlamak mümkün. Yolcusundan, personeline, serviscisinden taksicisine herkes rahatsız bu durumdan.
Ama bu tarfiğin sebebi gec kalınmış bir karar olan Havalimanı giriş kapısına köğrülü kavşak yapma çalışmaları. Öyle ki 2010 nisan ayına kadar bu çile devam edecek maallesef.
Türkiye'nin yurtdışına açılan en büyük havalimanı olan Atatürk Havalimanı'na ulaşımı kolaylaştırmak için nihayet birşeyler yapmaya niyetlenen yetkililer 7 adet köprünün yer alacagı iki katlı bir kavşak yapımına karar verdiler. Çalışmalar bitirildiğinde E-5 Yolu-Havalimanı-Dünya Ticaret Merkezi ve Fuar Alanı-Florya arası ile Florya- Dünya Ticaret Merkezi ve Fuar Alanı- Havalimanı ve E-5 Yolu arasında hiç trafik ışığı ile karşılaşmadan kesintisiz seyahat edilebilecekmiş.
Şu anda E-5'ten ve Florya yönünden Atatürk Havalimanı ve Dünya Ticaret Merkezi ve Fuar alanına gitmek isteyen bir kişinin en az 3-5 trafik ışığı ile karşılaştığını düşününce cok güzel, sevindirici bir haber ama neden bu kadar beklendi orası ayrı bir tartışma konusu. Bu kadar gec kalındıgının herkes farkında oldugundan ve yazın yogunluguna yakalanmak istenilmediğinden olacak ki çalışmalarda 7 gün 24 saat esasına göre, 24'ü mühendis toplam 350 personelin üç vardiya halinde çalışıyorlarmış. Ayrıca havalimanı A kapısının girişi de ufo seklinde yuvarlak bir şekilde inşa edieleckmiş. Su ana kadar 2 köprü ve 2500 metre bağlantı yolu tamamlanmış. Kavşagın son halini merakla beklemekteyiz.
16 Aralık 2009 Çarşamba
Hastasıyım... İstanbul Ağlıyor - Gulay
# carpe diem : dinle
trende biletsiz sevdalar vardı
vagonlar kaçaklara göz yumarlardı
aksada yüreklere kar pınarları
sevdanın arkası var ardı bahardı
istanbul ağlıyor sen ağlıyorsun
hadi git git artık ne duruyorsun
yolcular hep kaçak bizse tutuklu
gözler ağlıyor tutkulu çocuksu
yıldız avlarım göğün mavisinde
her dem bakışlarını gözlerinin deryasında
pusu duran ellerimi sana tuzaklarım
her tetik düşürdüğünde gözlerin ölüme az kalır
yalnız gördü ya gelir bende kalır yalnızlık uzar geceler
istanbula yağmur yağar karla karışık
karı ayıklar yağmur kokularını alırım koynuma
ot koyarım göz ucuma anlarım yine yangın yine hasret
yıkanan istanbuldan düşen payıma
bi de yüzünün giderken ki ıslaklığı
gül damlası düşmüş ateş yurduydu
dağlara dil uzatan narlı kuyuydu
yağsada gönüllere gam geceleri
ceren yarasında aşk [dert] büyütürdü
istanbul ağlıyor ben ağlıyorum
hadi kalk gel artık dayanamıyorum
yolcular geldiler sen yoksun içinde
yüreğim can veriyor acılar içinde
# Bu kadar güzel sözlere sahip olan şarkı bu enfes yorumla da birleşince ortaya mükemmel bir şarkı çıkmış. İnsanın dinledikçe dinleyesi geliyor, dinledikce insanı bir yandan rahatlatırken bir yandan efkara sevk ediyor..E bir şarkıda hem istanbul hem de aşk olunca haliyle tadıı da bir başka oluyor. (bkz.Sezen Aksu-İstanbul İstanbul olalı)
trende biletsiz sevdalar vardı
vagonlar kaçaklara göz yumarlardı
aksada yüreklere kar pınarları
sevdanın arkası var ardı bahardı
istanbul ağlıyor sen ağlıyorsun
hadi git git artık ne duruyorsun
yolcular hep kaçak bizse tutuklu
gözler ağlıyor tutkulu çocuksu
yıldız avlarım göğün mavisinde
her dem bakışlarını gözlerinin deryasında
pusu duran ellerimi sana tuzaklarım
her tetik düşürdüğünde gözlerin ölüme az kalır
yalnız gördü ya gelir bende kalır yalnızlık uzar geceler
istanbula yağmur yağar karla karışık
karı ayıklar yağmur kokularını alırım koynuma
ot koyarım göz ucuma anlarım yine yangın yine hasret
yıkanan istanbuldan düşen payıma
bi de yüzünün giderken ki ıslaklığı
gül damlası düşmüş ateş yurduydu
dağlara dil uzatan narlı kuyuydu
yağsada gönüllere gam geceleri
ceren yarasında aşk [dert] büyütürdü
istanbul ağlıyor ben ağlıyorum
hadi kalk gel artık dayanamıyorum
yolcular geldiler sen yoksun içinde
yüreğim can veriyor acılar içinde
# Bu kadar güzel sözlere sahip olan şarkı bu enfes yorumla da birleşince ortaya mükemmel bir şarkı çıkmış. İnsanın dinledikçe dinleyesi geliyor, dinledikce insanı bir yandan rahatlatırken bir yandan efkara sevk ediyor..E bir şarkıda hem istanbul hem de aşk olunca haliyle tadıı da bir başka oluyor. (bkz.Sezen Aksu-İstanbul İstanbul olalı)
10 Aralık 2009 Perşembe
Vatan Borcu
7 Aralık 2009 Pazartesi
Kaybedilen Sadece Puan Değil!!
Bazen oyle maclar olur ki degeri üç puandan fazladır. Galatasaray İstanbul Büyükşehir Blediye macı da bunlardn biriydi Galatasaray için. Zirvedeki takımlardan Fenerbahce'nin Kasımpaşa'ya puan kaybetmesi, Beşiktaş'ın Diyarbakır ile berabere kalması aynı puandaki Bursaspor'un Kayseri'den üç yemesi macı bir anda Galatasaray için liderlik macına dönüştürdü. Bu mactan alınacak 3 puan Galatasarary'ı bir anda puan tablosundaki yerini 3 basamak yukseltip zirveye yerleştirecek ilk yarıyı lider ve moralle kapatma fırsatı doguracaktı. Futbolcular da bunun bilinicindeydi ki son dakikalarda neredeyse ayakları titreye titreye oynadılar, defanstan şişirme toplarla cıkma cabası top defanstan gitsin de nereye giderse gitsin atışları sonun başlangıcı oldu."Profesyonel oyuncu nerede ne yapacagını bilmeli" Eger Galatasaary gibi buyuk bir camiada top koşturuyorsanız belli bir profesyonelliğe ulaşmışsınız demektir. Dakika yetmiş oldugunda bir sıfırın ustune yatmak ister gibi topu ordan oraya bodozlama vuramazsınız. Vururusanız da giden top sadaac bir dakika içinde tekrar size doner ki bunu takımınızın beşte biri maliyetli bir anadolu takımına karşı yapıyorsanız bu da ayıpların en büyüğüdür.
"Bir sıfırı bulduysan ikiyi de üçü de atacaksın" Mac geneli ustun olan tarfamışsınız iki üç topunuz direkten donmus hakem son dakikalarda yanlı kararlar vermiş vs.vs. Büyük takımın mac sonunda boyle bahanekeri olamaz.Eger ki ilk golu attıysan ikiyi de üçü de atacaksıız. Yoksa son dakikaya kadar ecel terleri doker 90+4'te de golu yersiniz. Sonradan aglamanın sızlamanın formayı parcalamanın kimseye yararı olmaz.Bre Musfata Sarp hem topu uzaklaştıramayıp gole sebep oluyorsun bir de ustune ustluk saga sola bagırıp foramnı yırtıyorsun. Son dakika o topu oyle yumusacık karşılarsan rakibinde gelir hızlıca senin aglarına yollar. Sonra da aglar sızlra yakanı paçanı dağıtırsın. Mac sonu yaptıgı acıklama ise komedi perdesinin son sahnesi sanki neymiş küfür etmemek için hırsını formadan cıkarmış. Yok artık Ali Sami, kime me diye kufredecksin bu kadar sacma sapan bir acıklama olamaz.
Sonuc olarak F. Rijkaard'ın mac sonunda dediği gibi yeterince profesyonel olamadı Galatasaray, ve ilk yarıyı moralli bir şekilde lider olarak kapama fırsatını kacırdı elinden. Sadece 2 puan ve liderliği değil değil morali motivasyonu da kaybetti Galatasaray. Ayrıca her zamanki gibi bizi şaşırtmayarak başta Fenerbahce olmak üzere rakiplerinin puan kaybettiği haftada geleneği bozmayaraak bir puanla ayrıldı kendi sahasındaki belediye macından.
"Bir sıfırı bulduysan ikiyi de üçü de atacaksın" Mac geneli ustun olan tarfamışsınız iki üç topunuz direkten donmus hakem son dakikalarda yanlı kararlar vermiş vs.vs. Büyük takımın mac sonunda boyle bahanekeri olamaz.Eger ki ilk golu attıysan ikiyi de üçü de atacaksıız. Yoksa son dakikaya kadar ecel terleri doker 90+4'te de golu yersiniz. Sonradan aglamanın sızlamanın formayı parcalamanın kimseye yararı olmaz.Bre Musfata Sarp hem topu uzaklaştıramayıp gole sebep oluyorsun bir de ustune ustluk saga sola bagırıp foramnı yırtıyorsun. Son dakika o topu oyle yumusacık karşılarsan rakibinde gelir hızlıca senin aglarına yollar. Sonra da aglar sızlra yakanı paçanı dağıtırsın. Mac sonu yaptıgı acıklama ise komedi perdesinin son sahnesi sanki neymiş küfür etmemek için hırsını formadan cıkarmış. Yok artık Ali Sami, kime me diye kufredecksin bu kadar sacma sapan bir acıklama olamaz.
Sonuc olarak F. Rijkaard'ın mac sonunda dediği gibi yeterince profesyonel olamadı Galatasaray, ve ilk yarıyı moralli bir şekilde lider olarak kapama fırsatını kacırdı elinden. Sadece 2 puan ve liderliği değil değil morali motivasyonu da kaybetti Galatasaray. Ayrıca her zamanki gibi bizi şaşırtmayarak başta Fenerbahce olmak üzere rakiplerinin puan kaybettiği haftada geleneği bozmayaraak bir puanla ayrıldı kendi sahasındaki belediye macından.
1 Aralık 2009 Salı
Twilight Saga: New Moon
Carpe Diem: izle
Stepheine Meyer'ın Twilight serisine bağlı ikinci kitabının filmi olan New Moon gecen haftalarda vizyona girdi, girmesiyle de özellikle ilk gunler de nerdeyese her yerde sinemalar doldu tastı, yer bulmak imkansızlaştı. Ben de vizyona girdiğinin ikinci gunu izleme imkanı buldum. Aslında ne Stepheine Meyer'ın ne Bella'nın ne de Edward'ın hayranıyım. Serinin ne ilk kitabını okudum ne de bunu. Sadece ilk filmi gosterime girdiğinde ki daha bu kadar populer bile değildi. Oyle bir akşam sinemeya gitmiştim sacma sapan Türk filmelrinin yanında iki tane elle tutulur film vardı izlemeye deger gibi gozuken. Jim Carrey'nin Yes Man ve Twillight uzunca bir karrasızlıktan sonra Twillight'i izledim yanlız değil tabi. Aslında içinde vampir olan vampirin aşkını hayatını vs anlatan kitap ya da filmeri sacma bulur ve genelde uzak dururdum, ama o filmi izledikten sonra klasik bir vampir filmi olmadıgı içinde gayet sıcak samimi bir imkansız aşkın anlatıldıgı başarılı bir film oldugu kanısına vardım. Hal boyle olunca ikincisini de izlemek istiyor insan. Dogal olarak ikincisini izledikten sonra üçüncüyü de.Soylentilere gore üçünce filmin de cekimleri bitmiş en yakın zamanda o da vizyona girecekmiş. Hatta bu ilgi alaka dorduncu kitabı da piyasaya sürdürmüş.Yani cok gecmeyecek ki dorduncu filme da başlayacaklardır. İlk filmle ikinci filmi kıyaslayacak olursak ilk filmdeki yonetmenin yerini Chris Weitz almış ki ilk bakışta bu hemen kendini gosteriyor. Özellikle görsel ögelerin sunuluşu daha bir çarpıcı olmuş.IMDB izlieyicileri iki filme de cok cimri davranmış not verme konusunda ilk film 5.9/10 alırken 30.00 kişinin oy kullandığı ikinci film 4.5/10 almış yine de ülkemize baktıgımzda beyazperde.com'un takipcileri öellikle seyredilecek adam gibi filmin olmadıgı şu gunlerde 6.8 ile hatırı sayılır bir değerlendirme yapmışlar. Ben özellikle sinemada izlemeye değer buldum.İlk filmi izleyen herkes zaten izleyecektir ama bu seriye benim gibi bu vampir camiasına ön yargıyla bakan herkesin izlemesini tavsiye ederim, eminin fikriniz değişecektir.Filmle ilgili daha fazla detaylı bilgi vermeyecegim izlemeyen arkadaşlar için. Herkese iyi seyirler..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)